17 Aralık 2025 tarihli NEFES’in birinci sayfa manşet haberi hem olağanüstü ilgi çekti hem de on binler tarafından, “ne yazık ki öyle” ortak cümlesiyle desteklendi…
Manşet ve vatandaşın hali bana “Genişletilmiş Sefalet Endeksi”, yani işsizlikle enflasyonun birlikte ölçüldüğü toplumsal acı seviyesini hatırlattı…
2025 Ağustos’ta 102,73’e dayanmıştı, oysa geçen yılın aynı ayında 99’du...
Ey ekonomiden sorumlu zat-ı muhterem...
Unutmayın ki ekonomi rakamla ölçülür ama sefalet, insanın gözünden ve halinden okunur...
Aynen, NEFES’in 17 Aralık tarihli manşetindeki fotoğrafta olduğu gibi…

***
İktidar sözcüleri hâlâ aynı cümleyi kuruyor:
“Ekonomi büyüyor…”
Oysa büyüyen beton kuleler, ihale servetleri, vergi afları, sadakat karşılığı dağıtılan koltuklar…
Küçülen ise vatandaşın özgüveni, alışveriş filesi, geleceğe dair umudu…
Bir ülkeyi yönetenler ve çıkarları gereği onları destekleyenler “büyüyoruz” derken halkı küçülüyorsa, o büyüme değil, şişkinliktir…
Tıpkı sahte bir kas büyümesi gibi… Dışı gösterişli, içi boş ve tehlikeli...
***
Bugün bu tabloyu kim yarattı diye sorsanız, aynı çevreler, “dış güçler” diyor…
Ama bu dış güçlerin kim olduğu belli değil… Belli olan tek şey, ülkenin iç gücünün tükenmişliği…
Yani liyakatsizliğin, şeffaflıktan uzak kararların, rant ekonomisinin ve “her şeyi ben bilirim” kibrinin eseri bu sefalet…
***
Ekonomi yönetimi hâlâ “piyasalar düzeliyor” diye açıklama yaparken, pazar yerinde anneler domatesin tanesini sayıyor…
Borsa rekor kırıyor ama mutfak yangını söndürülemiyor...
Merkez Bankası rezervi artıyor ama insanın sabrı, inancı, dayanma gücü tükeniyor…
Ve canlarım, işsiz gençlerin yarısı artık umudun, “yurt dışına gitmek” olduğunu söylüyor...
Oysa bu ülkenin bereketi, emeği, yeteneği hâlâ burada…
Gençlerin istediği ise sadece adalet ve liyakat...
Bir genç kendi ülkesine güvenini kaybediyorsa, o ülkede artık ekonomik değil, varoluşsal kriz başlamıştır…
***
Sözümün özü canlarım:
Bu halk, sefaletin kader olmadığını bilecek kadar onurludur ama sorumluluk, sadece sabır telkiniyle geçiştirilemez…
Artık “sabır” değil, hesap zamanı... Artık “dış güçler” değil, iç vicdanlar konuşmalı…
Çünkü GSE 102,73 sadece bir endeks değil; yoksulluğun, adaletsizliğin ve liyakatsizliğin matematikleşmiş hali…
***
Ve o tabloya bakan her vicdan, şunu sormalı:
“Bir ülke bu kadar zengin kaynaklara sahipken, halk neden bu kadar yoksul?..”.
Tabii ki bu duruma ses yükseltilmeli ama öfkeyle değil, bilinçle...
Çünkü biz bu ülkeyi seviyoruz ve sevdiğimiz için bu tabloyu kabul etmiyoruz…