Türkiye’de hem üretenin hem tüketenin bu kadar şikayetçi olduğu başka bir sektör yok. Üretici para kazanamıyor, tarlalarını satıyor, bahçelerini bozuyor. Tüketici ise üreticinin ucuza elinden çıkardığı için zarar ettiği ürünü, beş kat fiyatla satın aldığı için şikayetçi. Kazanan ise çıkar grupları, fırsatçılar ve komisyoncular…
Kara para ve dolandırıcılık gerekçesiyle seri operasyonlar yapıldığı şu günlerde, yılların kanayan yarasıyla ilgili Ticaret Bakanlığı bir kez daha harekete geçti. Benim yıllardan beri yakından izlediğim, Hal Yasası yeniden masada. Yeniden taraflara sunuluyor, yeniden bürokratlar çalışıyor, yeniden Meclis’e gelmesi gündemde. Bu cümleleri en az beş kez kuruduğumu biliyorum şahsen.
Ne yapılmalı? Üretici ile tüketici arasındaki zinciri azaltıp, komisyoncu, fırsatçı, çıkar grubu, mafya -ne derseniz deyin- ortadan kaldırmak gerekiyor. Daha profesyonel bir bakışla;
“Ürünleri toplama merkezleri kurulmalı, soğuk zincir arttırılmalı, bütün bunlar devlet denetiminde ve gözetiminde yapılmalı. Fire önlenmeli, ulaşım araçları denetlenmeli, hal kontrolleri arttırılmalı, ürünlerin mevsim dışında alternatif kullanımları için tarım ekonomisi geliştirilmeli, dondurulmuş gıdaya dönüştürme, alternatif ürünlere çevirme gibi kazançlı alanlar yaratılmalı…”
Tarıma dayalı sanayiye yeterince öncelik verilmediği için ürün firesinin yüzde 25 olduğu, bunun maliyetinin de tüketiciye yüklendiği anlatılıyor.
Bu el yordamıyla ilerleyen üretim faaliyetlerinden kim kazançlı çıkıyor?
Tabi ki aracılar, komisyonlar, tüccarlar. Kimi siyasilerin deyimiyle “hal mafyası”…
***
Hatırlıyorum, Bülent Tüfenkçi’nin Gümrük ve Ticaret Bakanı olduğu dönemde hazırlanan iddialı bir taslak metin vardı, şimdi ortada kaldı.
Ne oldu peki? Lobiler, çıkar grupları, tüccarlar, hatta büyük market sahipleri devreye girdi. Siyasiler üzerinden ‘ölürüz, biteriz’ kulisleri yapıldı, taslak rafa kalktı. Bu işten kazançlı çıkan 150 bin civarındaki aracının daha fazla kazanması için üreticisiyle, tüketicisiyle 80 milyon mağdur edildi.
O dönem, “Enflasyonla mücadele ettiklerini söyleyenlerle, bu kaostan beslenen fırsatçılar, ‘aynı partili’ olursa, işte böyle iki ileri bir geri gidilir. Bu sistemden kârlı çıkan toplasanız bir milyon kişi var. Aşırı fiyatların kontrol edilmesi için ne zaman adım atılsa devreye girerek engelliyorlar…” değerlendirmesi yapılmıştı. ‘İktidarın kankası olmak’ deyimini ilk kez o zaman duymuştum. Bugünkü durumdan farklı değil yani.
İklim krizi ve küresel ısınma gibi ciddi sorunların bizi beklediği dönemde tarım ve beslenmenin çok önemli olacağının konuşulduğu bu çağda, bunu organize edememek ve bu alt yapıyı sağlayacak yasanın son on yılda en az beş kez konuşulup çıkarılmaması ancak kasıtla açıklanabilir.
***
Bu arada, ülkenin bir de hobi bahçesi sorunu var. Tarım arazilerinin kooperatifler başta olmak üzere özel hukuk tüzel kişileri aracılığıyla satın alınıp taksim edilmesi sonucu verimli tarım arazilerinin devre dışı kaldığına ilişkin ciddi şikayetler var.
Özellikle ziraatçı akademisyenler bu uygulamaya çok karşı. AKP’nin geçmiş yıllarda çıkardığı yasa ile tarım arazilerinde hobi bahçelerine izin verilmemesi ve mevcut hobi bahçelerinin yeniden tarıma kazandırılmasına ilişkin düzenleme de benzer bir lobi faaliyeti nedeniyle uygulanamaz hale gelmişti. Düzenleme mevcut hobi bahçelerinin kurtarılmasıyla sonuçlanmıştı.
Şimdi de 2020’de çıkarılan yasaya rağmen Ankara dışındaki tarım arazilerinin çok hızlı bir şekilde hem imara açıldığı hem de parsel parsel hobi bahçesi yapıldığına herkes tanık.
Yasa tarım arazileri üzerinde bu tür yapılaşmaya 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Ama ne hikmetse tarım arazilerinin yok oluşu aynı hızla sürüyor. Kimileri bu tarım arazilerinin üçüncü sınıf verimsiz alanlar olduğunu iddia etse de dönümlerce buğday tarlalarından her gün beton yükseliyor.
Görünen o ki; her konuda olduğu gibi sadece yasanın varlığı yetmiyor, mevcutlarının uygulanmasında da ‘bizden olan bizden olmayan’ kriteri uygulanıyor.