Okullarda, işyerlerinde, davetlerde, restoranlarda topluca zehirleniyoruz. İstanbul’da arka arkaya yaşanan vakalar, gıda güvenliğine yönelik tartışmaları da alevlendirdi.
Almanya’dan tatil için İstanbul’a gelen Böcek ailesi yok oldu. Arkasından öğle molasında kahve içen genç mühendis, Hollanda’dan gelen iki turist zehirlendi. Memleketin dört bir tarafından da zehirlenme haberleri akıyor.
Kayseri’de 28 öğrenci yardım yemeğinde dağıtılan dönerden, 80 kişi sucuktan zehirlendi. Bursa’da 11 işçi etli pilavdan, Samsun’da 5 öğrenci hamburgerden, Rize’de 94 kişi mevlit yemeğinden zehirlendi. Trabzon’da düğün yemeğine katılan 65 kişi, Kastamonu’da tavuklu pilav yiyen 30 kişi hastaneye kaldırıldı. Liste uzayıp gidiyor…
Aslında gıda güvenliğine ilişkin kanun, yönetmelik, genelge ne ararsan var. Ama hepsini kemiren, değersizleştiren kirli bir çark insanların sağlığı ile oynuyor. Sistem artık S.O.S veriyor. Her bir parçası lime lime dökülen bu sistem, temel sorunların bile üstesinden gelmez oldu. Rüşvetçiler, hortumcular, “Buradan ne kapabilirim” diye kamu kurumlarına çöken çeteler ülkeyi yedi bitirdi.
Dünya suç endeksini gördünüz değil mi? Küresel Organize Suç Endeksi’nde 193 ülke arasında en yüksek suç skoruna sahip 10 ülke arasına girdik. Yeterli siyasi irade gösterilmediği için ekonominin ana damarları rant, kayırmacılık ve gayri resmi ağlarla örülüyor.
Hal böyle olunca sağlığımız, güvenliğimiz işte bu organizasyonların insafına kalıyor. Yani, hizmet için değil, menfaat için kurumlara çökmeyi marifet bilenler bizi bu hale düşürüyor.
Tabi her faciadan sonra olduğu gibi yüksek perdeden açıklamalar yapılıyor. “Geçit vermeyeceğiz, kararlılıkla üstüne gidiyoruz” sözleri yine havalarda uçuşuyor.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da önlem olarak tarım ilaçlarının artık reçeteli satılacağını açıkladı. Yani, artık reçeteli zehirleneceğiz. Değil tarım ilacı, hangi eczaneye gidersen git, istediğin ilacı alabildiğin bir ülkede tarım ilaçlarının reçete ile satılması çözüm olabilir mi?
Bir de gıdaya vatandaş denetimi gelecekmiş… Mobil uygulama ile takip edilecekmiş… İstanbul Valiliği de işyerlerine kamera koyacakmış, ses kaydı da alacakmış...
Sonra, “kamera kaydı silinmiş”, “reçetesiz tarım ilacı kullanmışlar” falan, filan...
Levent Yüksel’in şarkısı geliyor aklıma: “Geç bunları anam, babam… Geç bunları bir kalemde”
MALI GÖTÜRME ZİHNİYETİ
Bizim sorunumuz ne reçeteli ilaç ne de kameralı takip… Bizim derdimiz ahlak yoksunluğu... Onu ne kamera ile takip edebilirsin ne de reçete ile alabilirsin.
Ülkeyi “malı götürme zihniyeti” rehin aldı.
Aslında bütün o restoranların, otellerin, demiryollarının, otobüslerin ne halde olduğunu en iyi kamu görevlileri biliyor. Sorun size kim nerede ne yapıyor hemen söylesinler. Ama “Ben avantama bakarım” zihniyeti ile çalışıyorlar.
Trene bineriz denetimsiz raylar bizi ölüme taşır. Otobüse bineriz, kaptanın kaçak mazotu hepimizi yakar. Otelde dinlenmek için yatar, bir daha uyanamayız. Kahve içeriz hayatımıza mal olur. Kumpir yer ölürüz. Mevlit yemeğine gideriz, helvamız dağıtılır.
Sonra “takdiri ilahi” der geçeriz.
Çünkü bizim fıtratımızda artık “Rüşvet ver, her şeyden kurtul” yazıyor.