Fatih Hoca ‘ağır abileri’ kenarda bırakıp, ciddi anlamda rotasyonlu bir kadro ile sahaya çıkınca, zaten iddiası olmadığı lig maçını ‘gazozuna’ oynayacağını, bütün barutunu dört gün sonra oynayacağı kupa finalinde kullanacağını sanmıştım…
Özellikle ilk yarıda yanıldım… Galatasaray da bu yarıya “Nasıl olsa şampiyonluk cepte” rehaveti ile başlayınca sahada mutlak bir Trabzonspor üstünlüğü ortaya çıktı...
Öyle ki, ilk 15 dakikadan sonra Trabzonspor sazı tam anlamıyla eline aldı ve Galatasaray yarı alanında, hatta çoğu zaman ceza alanı içinde adeta cirit attı ama bir türlü golü atamadı...
Galatasaray'da kaleci Muslera dışında hemen herkes erken tatile çıkmış gibiydi... Torerira-Lemina gibi rakibi parçalayan savunmacılar bile Trabzonspor ataklarını kesmekte, bozmakta, durdurmakta zorlandılar...
Garibime gideni söylemeliyim: Ceza alanı içinde mi, dışında mı çok tartışılan ve sonucunda başlangıç için ofsayt kararı verilen Muslera-Visca mücadelesinde ofsayta bakmak için maçın hakemi Atilla Karaoğlan niye monitöre gitti? Bizim bildiğimiz ofsaytı VAR odasındaki AVAR’lar belirlemiyor mu?
Galatasaray ilk yarıdaki etkisiz görüntüsünü geride bırakıp “Hadi biraz oynayalım” diyerek ve fabrika ayarlarına dönerek ikinci yarıya başlayınca roller tam anlamıyla değişti… Galatasaray aradı, Trabzonspor savunmaya çalıştı... Ama ‘Görünen köy kılavuz istemez’ misali bu baskının gol getireceği çok açık belliydi... Nitekim Abdülkerim’in kafası ile buluşup ağlara giden top, zaten belli olan şampiyonlukta Galatasaray’a dev bir adım daha attırdı...
Abdülkerim demişken; bu, Galatasaray’a geldiğinden beri kaçıncı kafa golü? Kaçıncı maçı kurtarışı? Eski zirve günleri olmasa bile kendi alanında gene de ülkenin en iyisi...
Galatasaray haftasına giriyoruz... Çarşamba günü muhtemelen kupa gelebilir, pazar günü üst üste üçüncü şampiyonluk, formaya takılacak beşinci yıldız resmen ilan edilir... Galatasaray günleri başlıyor...