Güven
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ne düşündüğüne ilişkin hiçbir fikrim yok. ama 19 Mart öncesine dönebilmek için can attığına yemin edebilirim. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç, Şimşek’in uyguladığı yerli ve milli programa ilişkin telafisi mümkün olmayan derin bir güven bunalımı yarattı.
Şöyle bir geriye dönüp yaklaşık 7 aydır yaşadıklarımızı gözünüzün önüne getirin. Geleceğin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla piyasalarda yaşanan şok dalgasını büyük bir güven erozyonu takip etti. Sonraki günlerde atılan her adım, alınan her karar, bu bunalımı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.
Şimşek, çöküşün eşiğine gelen ekonomiyi toparlamak için üç yıldır ağır bir kriz programı uyguluyordu. Bu programın artık meyvelerini vermeye başlaması bekleniyordu. Ama 19 Mart’ta film koptu, telafisi zor bir yola girdik. Mesele şok dalgasını atlatmak için, Merkez Bankası’nın 60 milyar dolara yakın bir rezervi yakması olsaydı, üstüne bir bardak su içip bu krizi de benzerlerinin yanına kaldırabilirdik.
ADLİYEDEN ANLAŞILIYOR
Şu birkaç ayda adliye koridorlarını arşınlayanlara bakmak bile karşı karşıya olduğumuz projenin İmamoğlu’nun önünü almaktan, CHP’yi sahada hırpalamaktan çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Görünen o ki; 19 Mart sadece bir gong vuruşuydu. Siyaset sahnesi, ekonominin aktörleri bunu yeni yeni idrak etmeye başladı.
Mesela TÜSİAD yöneticilerine yönelik açılan dava hâlâ askıda tutuluyor. Fatih Altaylı hâlâ cezaevinde… Ayşe Barım da öyle… Cezaevindeki belediye başkanlarına her an yenileri eklenebilir. Şirketlere kayyum atamalarının devamı gelebilir, TMSF’nin el koyduğu şirketlerin sayısı hızla artabilir. Medya ve aydınlar üzerindeki baskı her geçen gün daha ağır bir hal alabilir.
Tüm bunlar, yeni rejimin mimarlarının, heybede başka turpları da beklettiğini ayan beyan gösterdi.
Her şeyi geri dönülemez şekilde değiştirmek isteyenlerin bir planı, hedefi var tabi… Ama bırakın AKP’nin attığı adımları izleyenleri, görünüşe göre AKP’nin kurmayları bile önümüzdeki süreçte yaşanabileceklere ilişkin pek bir fikre sahip değil.
BURADA GÜVENE YER YOK
Sarayın bile tek ses, tek plan dahilinde ilerlemediğini de artık herkes görüyor. Ortaya çıkacak tablonun hiç iç açıcı olmadığını tahmin ediyoruz. Ama tüm bunlar bittiğinde karşımıza çıkacak manzarayı tam olarak öngörmek imkânsız… Yine de son birkaç ayda yaşadıklarımıza bakarsak, bundan sonra başımıza gelecekler hakkında şimdiden kara kara düşünmeye başlasak yeridir. Atılan her adımda, yeni rejimin ipuçlarını dehşet içinde izliyoruz. Her karar, her manevra önümüzdeki dönemde yargının, hukukun, adaletin, ekonominin, eğitimin, siyasetin yeni sınırlarını test etmemize neden oluyor. Burada güvene yer yok… Burada adalete yer yok. Burada yarın sabah başınıza ne geleceğini bilmenizin imkânı da yok.