Yoksullar, zenginler ve arsızlar…
Ülkemizde, bolca “adalet” nutukları atılır. “Hakça bölüşüm” nidaları dillerden hiç düşmez. Gelin görün ki ne adalet ne de hakça bölüşüm, milyonların yakınından bile geçemiyor.
TÜİK’in son açıkladığı sosyoekonomik seviye araştırmasını gördünüz. Rakamlar bazen gizlenmek istenen gerçekleri, en acımasız şekliyle gözler önüne seriyor. Araştırmaya göre; Türkiye’de 290 bin tuzu kuru aile, İsviçre standartlarında, dertsiz tasasız bir hayat sürüyor. 5 milyon aile geçinip gidiyor ama sıkıntı da çekiyor. 13 milyon aile ise ülkenin tüm kahrını çekiyor.
Ama sorulduğunda genlerden gelen alışkanlıktan olacak “çok şükür” demeye devam ediyorlar. Oysa büyük bir bölümü, açlıkla imtihan ediliyor.
Ne yazık ki halimiz bu. O, 13 milyon, küçük esnaf, memur, işçi, köylü, zanaatkâr ailenin ortak yanları iki yakalarının bir türlü bir araya gelmemesi, gün yüzü görmemeleri…
HAYATIMIZA ARSIZLAR GİRDİ
İşin kötüsü, bu tablo neredeyse Türkiye’nin kaderi oldu. O aileler, kendi yoksulluklarını çocuklarına miras bırakarak yaşıyor. Asgari ücret hesabıyla baksan evlerine günlük 700 lira zar zor giriyor. Nesiller boyunca tüm kazayı, belayı, tasayı sırtlanıyorlar. İş kazalarında onlar ölüyor, savaş çıksa, cepheye onların çocukları gidiyor. Şehit bayrakları onların evlerine asılıyor.
Ama birileri, serçe parmaklarını bile oynatmadan her gün milyonlar kazanabiliyor… Servetleri, yedi sülalesinin refah içinde yaşamasına yetecek boyuta ulaşmış. Bürokratına, yüz binlik maaşlardan bir iki tanesi yetmez, üstüne huzur hakkı da verirler. İş adamına teşvikler, milyar milyar gider. Ormanı, dağı, taşı, denizi rahat rahat yağmalamaları için “Yerin üstünde, yerin altında ne istersen yap” diye ruhsatlar verirler.
Bir de zenginleri bile öfkelendiren “arsız” bir kesim peydahlandı. Bunlar, elde ettikleri ayrıcalıklarla ülkeyi yağmalayanlar arasında çok özel bir statüye sahip. Kimse onlara, “nerden buldun bu parayı arkadaş” diye de soramıyor.
Servetlerini ülke ekonomisini kemirerek büyüten bu arsızların ne TÜİK kaydını tutuyor ne de MASAK rapor hazırlıyor. Ama servetleri zenginlerin bile dudaklarını uçuklatacak boyuta ulaştı. Sadece kamuoyuna düşen haberlerdeki rakamlar, görenlerin duyanların ağzını açık bırakıyor. Başları belaya girse “50 milyon dolar ver, kurtul” diyorlar. Evleri birkaç 100 milyonluk, arabaları 20-30 milyonluk, saatleri milyonluk. Çantaları bile 100 bin liralık...
Sen doğum gününde pasta kessen kendini şanslı sanırsın. Ama o arsızlar milyonlar döküp ülkenin en pahalı kulüplerinde içkinin su gibi aktığı partiler düzenliyor. Vatandaşlar, geleceklerini şekillendirecek bir diploma için birikimlerini feda ederken, onlara diploma lazım olduğunda, “Abi, diploman hazır, YÖK’e de yükledik, gir bak” diyorlar. Senin çocuğun üniversiteyi bitirse iş bulamaz, bulsa üç kuruşa çalışmak zorunda kalıyor. Onlar, sahte diplomalarıyla genel müdür koltuklarını kapıyor.
Niye bunlar hiç doymaz? Niye senin iki yakan bir araya gelmez? Bunları hiç düşündün mü?