Huzur getirmesi umuduyla başladığımız yeni haftanın tek bir gününde de aradığımız huzuru bulamadık.
İBB iddianamesi tartışmaları, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “Kimse gitmezse İmralı’ya ben giderim.” çıkışı, liderlerden peşi sıra gelen açıklamalar… Oy çokluğuyla kabul edildi komisyon İmralı’ya gidecek, Chp üye vermiyor. Tüm bunlar bir yana; bu hafta ciğerimiz yandı.
Yaşamaya çalışırken isteyerek–istemeyerek öldürüldük. ZEHİRLENDİK! Tam da bu nedenle bu yazıda HAYAT diyelim.
Bir aile yok oldu. 6 ve 3 yaşlarında iki çocuk sahibi Böcek ailesi, Almanya’dan İstanbul’a tatile geldi. Fatih’te kaldıkları otelde fenalaştılar; yediklerinden şüphelenildi, ön otopsi raporu: “Kimyasal ilaç zehirlenmesi” dedi. Otelde müşteriler varken, yetersiz önlemle ilaçlama yapıldığı anlaşıldı.
Önce çocuklar, ardından gencecik anne ve babaları hayatını kaybetti. Aynı firmanın bir başka çocuğun ölümüne daha neden olduğu ortaya çıktı.
İçimiz yandı. İHMAL, DENETİMSİZLİK, VİCDANSIZLIK CAN ALDI. Adli süreç devam ediyor.
İstanbul’da, Beyoğlu’nda 26 yaşında bir kadın kafede içtiği kahveden zehirlendi. SU YERİNE SIVI BULAŞIK DETERJANI KULLANILDI.
Soluk borusu, mide ve akciğerinde yanıklar oluştu. Hastane hastane gezdirildi.
Yoğun bakımda.
Yine Almanya’dan fuar için Türkiye’ye gelen ve yine Fatih’te bir otelde konaklayan bir kişi; nefes darlığı, yoğun terleme şikayetiyle hastaneye götürüldü, kurtarılamadı. O da öldü. İnsan yazarken utanıyor. Neden hayatını kaybettiğini otopsi raporu netleştirecek.
İnanılmaz ama, peş peşe gıda ve ilaçlama zehirlenmesi haberleri gelmeye devam etti.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü.
Bırakın haklarını korumayı, canlarını alıyoruz ellerinden.
Yaşatmıyoruz evlatları.
Okullarda değil, staj adı altında inşaatlarda, atölyelerde can veriyorlar.
Eğitim sistemi ne zaman değişir; tedavi görmesi gereken sapkınlar, caniler, vicdansızlar bu ülkeden ne zaman temizlenir; işte o zaman çocukların haklarından bahsederiz.
Bunca acının içinde ıskalamamamız gereken birçok şey daha yaşadık. Hatırlayalım…
NE KONUŞTUK?
Haftalardır başkentte başlayan ve son olarak da kan dökülen akımı konuşuyoruz: Kızılay tabelasına asılma akımı.
Başta eğlenceliydi. Sonra oluşan “tabela kuyruğu”na anlam veremedik. Alıp evine götürenler de oldu. Belediye devreye girdi, asılabilsinler diye bir demir koyuldu, yine olmadı. Tabela yenilendikçe gençler yazı yazdı, söküldü. Başka illere de sıçradı bu akım; hatta İstanbul’da bir esnaf tabelayı taklit etti, müşteri topladı. Kızılay tabelasını dövme yaptıran bile oldu.
Ve en sonunda bekleme sırasında kan aktı, 2 kişi bıçaklandı, 1 kişi tutuklandı.
Sosyologlar ve psikologlar bu akıl tutulmasını incelemeli.
CEBİMİZİ NE YAKTI?
Bir tüketici, sosyal medya hesabından markette kuru kayısının kilosunun 999 TL; tanesinin 14 TL olduğunu anlattı.
1 kuru kayısı: 14 TL.
Ceplerimiz cayır cayır yanıyor.
NEDEN ÜZÜLDÜK?
İzmir Bergama’da borçla ektiği marulları satamayan çiftçi, “Arkadaşlar kıvırcığın tanesi 2 TL ediyor, satmayacağım, koyun yayacağım.” dedi.
Hakkında “stokçuluk” iddiasıyla işlem başlatıldı.
Ceza kapıda.
Reva mı?
Tarım politikamız içler acısı!
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Anadolu Ajansı bir haber geçti. Özetle şöyle:
“İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde yaşayanların akciğer kanseri riskinin %20 ile %40 daha fazla olduğu tespit edildi.”
Sanayileşme, nüfus, karbon salınımı, taş ocakları, ormanların şantiyeye dönüşü ve daha başka nedenler…
Bir tek nefes almak bedava.
Ama onu da bu kentlerden birinde alıyorsanız; vay hâlinize!
NEYE ŞAŞIRDIK?
Bir sahtekârlığın ceza almasına şaşırdık. İzmir Buca’da bir tüketici, “70 TL döner–ayran kampanyası”yazan mekânda döner yedi, ayran içti; hesap 140 TL geldi. Yani iki katı. Şikâyette bulundu. İşletmeye 35.000 TL ceza kesildi.
Umarım şaşırtmaya devam ederler.
NEYE İSYAN ETTİK?
Konya’da bir zincir markette son tüketim tarihi geçen ürünleri rafta gören tüketici görüntülerken market çalışanı engel olmaya çalıştı. O anlar sosyal medyada paylaşıldı ve çok konuşuldu.
Sağlıkla işte böyle oynanıyor!
İsyan etmemek mümkün mü?
KİME HAK VERDİK?
Çanakkale’de bir esnaf dükkânını kapattı, kilitledi. Kapısına ise “Ben Amerika’ya gideceğim, ruh halime göre döneceğim…” yazdı.
Ruhunu toparlamak isteyen kendini dünyanın bir köşesine atabilse ne güzel olur.
Esnafa sonuna kadar hak verdik.
Bu hafta “neye güldük?” sorusu da cevabı da yok.
Gülecek bir şeyimiz yok bu memlekette.
Yine her anlamda sarsıldığımız ve yorgun düştüğümüz bir hafta oldu.
Yenisi iyiyi, güzeli, doğruyu getirsin…