Bu cümleleri kuran 28 yaşındaki Rabia Yimsel.
Anlatırken sesi titredi.
O anları bir kez daha yaşadı.
Adanalı Yimsel, Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu.
Öğretmen.
Daha doğrusu bir dershanede öğretmendi; şimdi işsiz.
KPSS’de derece yaptı ama atanamıyor.
18 Nisan’da yani kontenjanlar açıklandığı gün; dünyası başına yıkıldı.

“Dizlerimin bağı çözüldü, adım atamadım, yere yıkıldım, bildiğiniz caddenin ortasında yerde saatlerce ağladım. 1 hafta yemek yiyemedim, 8 kilo verdim. Dört duvar arasında psikolojik savaş veriyorum. İstifa ettim, çalışamıyorum. Gözüme uyku girmiyor. Ümidimi elimden aldılar, hayatımı çaldılar.”

Her cümlesi ağır.
Her cümlesi gerçek.
Her cümlesi devlet kademelerindeki liyakatsizliğin, nepotizmin göstergesi.
Oysa tam bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde atanacaktı! 19 Ocak 2026 günü de görevine başlayacaktı.

“Çok Çalışırsam Yapabilirim Dedim, Ailemle Yemek Bile Yemedim”

Hayali yeni nesli yetiştirenlerden biri olmaktı.

“Türk Dili ve Edebiyatı için 2023’te 1.839 kişi atandı. Geçen yıl 796 alım yaptılar. ‘Çok çalışırsam yapabilirim’ dedim. 12 ay günde 10-11 saat aralıksız, ailemle yemek yemeden çalıştım. Çayımı ders videolarını izlerken içtim, öyle az uyudum ki…”

Sıralamada 37. Oldu, Ataması Yapılmadı

Emeğinin karşılığını sınavda aldı.

Yimsel:
“Türkiye genelinde 37. oldum. Hatta 31 diye açıklandı, sonra soru iptalleri oldu, sıralamada 37’ye geriledim.”

Sonrası felaket…
“Branşıma 29 kişilik kontenjan açıklandı.”

Derece yaptım, devlet atamadı: Yere yıkıldım, saatlerce ağladım… Hayatımı çaldılar! - Resim : 1

Peki nasıl oldu?
“Bu dramatik düşüşü aklım almadı. Ben de sordum, nasıl olur? Bu alım sayısı değil, sembolik kontenjan. 81 il var, her ilde 1 kişi emekli olsa kontenjan 81 eder. Sadece İstanbul’da bile 25.000 öğretmen ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Bakanlıktan en kestirme cevap geldi: ‘İhtiyaç bu kadardı’.”

“İnsanın Emeği Evladı Gibi, Evladımı Aldılar”

Psikolojik savaş, işin bir başka boyutu.

“Hâlâ ek atama olur mu acaba diye düşünmekten hayatıma yön veremiyorum. Özel ders bile veremiyorum. Takatim yok psikolojik olarak. İnsanın emeği evladı gibidir, evlat kaybetmişim gibi bir hüzün var.”

Özetle; bir gencin daha ışığı söndürüldü.

Işığı Tükenen Mumlar: Öğretmenler Günü’nde Görmezden Gelinen Gerçek

Aklıma “Öğretmen mum gibidir, kendisi tükenirken etrafını aydınlatır.” sözü geldi.
Bugün Türkiye’de mum metaforu hiç olmadığı kadar gerçek. Eğitimciler tükeniyor.
Atanabilen şanslı mı?
Cevabı, Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay verdi:

“Öğretmen yoksulluk sınırının çok altında. Okullarda temizlik personeli , güvenlik, materyal, yemek, hatta temiz su bile yok. Buna rağmen iktidar hâlâ ‘eğitimde çağ atladık’ diyebiliyor. Eğitim biliminin terk edildiği, tarikat ve cemaatlerin gölgesine teslim edilen bu anlayış, Türkiye’yi eğitimde orta çağa geri götürmüştür.”

Yani mesele yalnızca kazanç değil, mesele daha derin. Ve hepsi zincirin halkası.

Mülakat: Liyakat Katliamının Resmi

Ataması yapılmayanların sayısı yarım milyona ulaştı!
Derece yapan gençler, mülakat kapısından giremiyor.
Girebilenler soruları anlamlandıramıyor.
Neye göre elendiğini kimse bilmiyor.

Rize’de derece yapan öğretmen adaylarının Cumhurbaşkanı’nın karşısına geçip “Mülakatta elendik, sesimizi duyuramadık” diye isyan etmesi bile bir şey değiştirmedi.

Biliyorsunuz Bakan Tekin de Plan Bütçe Komisyonu’nda sorulan sorulara, kendisine bol sıfırlı verilen karneye tepki olarak salonu terk etti.
Bakanlık önünde her gün eylem yapan öğretmenlere ise tamamen kulak tıkanmış durumda.

Esnaf olan, kasiyerlik, taksicilik yapan öğretmenler var.
İş bulamayıp canından olanları da biliyoruz.
Çok acı.
Oysa hem Akp ilçe başkanı, hem öğretmen hem de kantinci olabilirlerdi.

Ücretli Öğretmenlik: Modern Zamanın Mevsimlik İşçiliği

“Atanamayanlar hiç olmazsa özel okulda çalışsın” deniyor.
100 bine yakın öğretmen de öyle yapıyor.
Peki orada ne oluyor?
Ortalama maaş: asgari ücret.
Ders yoksa maaş yok.
Sigorta düşük yatıyor.
Sözleşmeler güvencesiz, haklar sınırlı.
Yani neredeyse “mevsimlik işçilik.”
Üstelik her yıl farklı bir okul, farklı bir sınıf, farklı bir belirsizlik…

Kadem Özbay detaylıca anlattı:

“2014’e kadar özel okul öğretmenleri, devlet okulundaki emsallerinden daha düşük ücret alamazdı. Bu kural 100 yıl boyunca öğretmeni korudu. Bu hükmü kim kaldırdı? AKP. Neden kaldırdı? Özel öğretimi tarikatlara, vakıflara, şirketlere devredilecek bir pazar alanı olarak görüyor. AKP döneminde özel öğretimin payı %1’lerden %20’lere çıktı. Eğitim velinin cüzdanına bağlandı.”

Oysa 5580 sayılı yasa açıkça der ki:
“Özel okullar kâr amacıyla faaliyet gösteremez.”

Nasıl mümkün oluyor?
Özbay: “Devlet denetlemiyor, iktidar göz yumuyor.”

Bu Düzen Eğitimi Yok Ediyor

Özbay’a göre yapılması gereken, birlikte hareket etmek.
“Eğitim emekçilerinin yaşadığı yoksulluk, çocukların eğitimini doğrudan etkilediği için sadece öğretmenlerin değil, tüm halkın sorunudur. Çözüm; velilerin ve toplumun açık itirazıyla mümkün olacaktır.”

24 Kasım yüzleşme günü olmalı.
Çiçeklerle, mesajlarla, sosyal medya paylaşımlarıyla “kutlama” günü olarak kalmamalı. Çünkü bir ülke, öğretmenlerinin sesini duymadan geleceğini inşa edemez.
Başöretmenimizin dediği gibi “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”