Bir sabah ormanda geziyorsunuz… Güneş yaprakların arasından süzülmüş, kuşlar cıvıldıyor, rüzgâr tertemiz… Derken bir tabela görüyorsunuz:
“Dikkat! İnsan çıkabilir”
Evet, yanlış okumadınız çünkü ve anlaşılan o ki, hayvanlar artık insanlardan korunmak zorunda…
La Fontaine bugün yaşasaydı, yazdığı masallar sadece hayvanlara değil, insana ayna tutardı...
Belki de şöyle bir fabl yazardı:
***
Orman Meclisi, yıllardır yaşanan “insan vakalarından” bıkmış…
Ağaçlara isim kazıyanlar, kamp ateşini söndürmeyenler, çöplerini bırakanlar, gürültüyle hayvanları ürkütenler…
En sonunda meclis bir karar alır:
“Madem insanlar dikkat etmiyor, biz ‘dikkat!’ tabelası koyarız...”.
Ve tabela dikilir:
Dikkat!.. İnsan çıkabilir!..
Bu noktaya nasıl gelindi
Düşünsenize canlarım…
Eskiden biz hayvanlara dikkat ederdik...
Şimdi doğa bize dikkat etmek zorunda...
Çünkü:
Nehir yatağını değiştiren biz…
Ormanı kesip yerine beton diken biz…
Sahili çöple boğan yine biz…
Tek suçları bizimle aynı gezegende yaşamak olan hayvanların günahı ne?..
***
La Fontaine’in masallarında hep bir ahlâk dersi olurdu...
Bugünün dersi de şudur:
“Doğa insanı gözlemeye başladıysa, işler tersine dönmüş demektir...”.
Asıl tehlike, hayvanların çıkması değil…
İnsan benmerkezciliğinin açığa çıkmasıdır...
Ve fablın sonunda şöyle derdi La Fontaine:
“İnsan doğaya zarar verdiğinde, kendine zarar verir çünkü doğa insanı taşıyan tek gemidir...”.
***
O yüzden canlarım…
Bir gün ormanda “Dikkat! İnsan çıkabilir!” tabelası görürseniz şaşırmayın…
Şaşırmanız gereken asıl şey, insanın bu noktaya nasıl geldiğidir...
Ben de diyorum ki
Doğayı uzakta, saf, dokunulmaz bir cennet gibi değil; içinde yaşadığımız, kirlettiğimiz, parçası olduğumuz bir varoluş olarak ele alan İngiliz filozof Timothy Morton’un şu sözü çok değerlidir:
“İnsan, dünyanın efendisi değil; onunla el ele hata yapan bir canlıdır…”.
Benden önce birileri aynısını değilse de benzerini söylemiş olabilirler ama benim bu konuda söyleyeceğim şudur:
“İnsanın en büyük hatası, her şeyin kendi için yaratıldığını sanmasıdır; oysa doğa bizden sevgi değil saygı ister… Sevgi duygusaldır; saygı ise sınır bilmeyi, geri durmayı, elini cebine değil aklına götürmeyi gerektirir. …”.