Gerçeği söylemek gerekirse, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) şimdiden, TÜİK kadar güvenilmez olduğunu gösterdi. Hatta bu skandalla BTK, güvenilmezlikte TÜİK’in bile bir adım önüne geçmiş olabilir.

Ortaya dökülen sahte diploma skandalı, güven erozyonunda yepyeni bir sayfa açtı. Bugüne kadar gerçekliğinden kuşku duymadığımız tek şey, resmi evraklardı. Ne yazık ki; artık onlar da şüpheli hale geldi. Bundan sonra her kuruma, her resmi onaya kuşkuyla bakacağımız yepyeni bir döneme girdik.

BTK’dan sorumlu Ulaştırma Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, “BTK’nın teknik anlamda bir sorumluluğu yok” diyor. Keşke sadece BTK’nın güvenlik açığı olsaydı. Böylece sahte işlemler daha kolay anlaşılabilirdi. Sayan, sahteciliği, “İnsan unsurunu kandırmak üzerine kurulmuş bir dolandırıcılık yöntemi” olarak tanımlıyor.

Böylece bu dolandırıcılığa içeriden destek veren isimlerin olduğunu da baştan kabul etmiş oluyor. O zaman kim bu isimler, hangi kurumlarda çalışıyor? Onlar hakkında işlem yapıldı mı? Ya da yapılacak mı?

Skandalın bir yıl önce tespit edildiğini dile getiren AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise “İlgili kurumlar uyarılmıştır. Sonuna kadar gideceğiz. Arkadaşlarımıza yönelik iftiralara prim vermeyeceğiz” diyor.

İktidar böylece, savcılardan önce soruşturmanın çerçevesini çizmiş oluyor. Ve ortaya dökülen onca isim hakkındaki bilgileri, iddiaları peşinen “iftira” kabul ediyor. Daha soruşturmanın başında “sorumlu herkesten hesap soracağız” diyemeyen iktidar, “suçlular yakalandı, sorumlular cezalandırıldı” dediğinde inanacak mı insanlar? Şüphe bulutlarını dağıtabilecek mi bu açıklamalar? Ulaştırma Bakanlığı ve BTK gerekli önlemleri almadıkları için şimdiden tartışmanın merkezinde yer alıyor. Sahte imza skandalı için “Bir yıl önce soruşturma başladı” diyorlar. Ama e-imza dolandırıcılığı dalga dalga büyürken, önlem almaya gerek duymamışlar. BTK, e-imza kullanıldığında bilgilendirme mesajlarını devreye almak için bu yılın ocak ayına kadar beklemiş. Olacak şey mi?

Sadece e-imza kullanıldığında sahibine bir kısa mesajla bilgilendirme yapsaydınız, bu sahteciliğin önemli bir bölümünü önleyebilecekken, bunu bile yapmayanlar pişkin pişkin “güvenlik açığı yok” diyor. Önlem alınmamış ki, açığı olsun…

KUŞKU ÖLDÜRÜCÜDÜR

2008’de e-Devlet devreye girdiğinde, Türkiye’nin dijital dünyanın kapılarını araladığının müjdesini veren AKP, şimdi takındığı bu tutumla adeta dijital Türkiye’yi gömdü.

Eğer acil önlem alınmaz, kamu kurumları yeniden yapılandırılıp güven tazelenmezse, bu memlekette şüphe etmediğimiz tek bir işlem kalmayacak.

O sahte diplomaları alanları, onlarla makam, mevki, itibar sahibi olanları soruşturma kapsamına almayacaksın. Diploma satan tacirlere içeriden kimler yardımcı oldu, bakmayacaksın. “Bazı nüfuzlu kişilerden yardım, destek aldılar mı” diye sormayacaksın. O “arkadaşların” hepsi soruşturma kapsamı dışında kalacak. Sonra “hesap soracağız” diyeceksin, geriye kim kaldı hesap sorulacak?

Makam odalarında suçlu ağırlayan, hatıra fotoğrafı servis eden “arkadaşlara” zamanında dokunmuş olsaydınız, bugün Türkiye başka bir tabloyla karşı karşıya olurdu.

Kuşku, güvensizlik, şüphe öldürücüdür. İçten içe her yere sirayet eder. Her şeyi kemirir, bitirir. O yüzden şimdiden her evrak, belge, diploma şaibeli hale geldi…

Yeni Türkiye bu mu olacaktı? Zanlıları hakim karşısına çıkarma yeteneği bile kalmayan mekanizmaya, kimin güvenmesini bekleyebilirsin?