Siyasetçiler, ekonomik krizle uğraşmaktan pek hazzetmezler. Neden mi? Çünkü korkarlar. Ekonomik krizi yönetmenin bedeli ağırdır. Kriz, vatandaşı küstürür, büyük oy kaybına neden olur. Ama gelin görün ki; biz siyasetçilerin sayesinde, ekonomik krizlerin bağımlısı olduk. Ve bu kriz tünelinin ucunda da ışık görülmüyor. Nasıl görülsün ki? Bizimkilerin pratiğinde hep aynı yüzeysel çözümler var. İki ileri bir geri ekonomisinde, çözüm aynı olunca, haliyle sonuçta aynı oluyor.

Türkiye, en iyimser ifade ile 5 yıldır ağır bir krizle boğuşuyor. Ancak bir çıkış yolu bulamıyoruz.

Yıllardır faiz sarkacında sallanıp duruyoruz...

Merkez Bankası, faiz indiriyor, faiz artırıyor. Çare olmuyor. Döviz kurlarını kontrol altında tutmak için milyarlarca dolar harcıyor sonuç alamıyor. Vatandaşı canından bezdirecek ağır ekonomik kararlar devreye alıyor. İşe yaramıyor. Bütçe açığını kontrol altına alamıyor.

Düşük faiz ısrarının ne kadar yıkıcı olabileceğini de yüksek faiz politikalarının sanayiyi, istihdamı nasıl bir çıkmaza soktuğunu da gördük. Her iki yöntem de ekonominin toparlanması için yeterli olamadı. Olamazdı zaten. Sadece faiz sopasının para piyasalarını düzene sokacağını, enflasyonu düşüreceğini düşünmek saflık olur. Görünen o ki; şartlanmış bir şekilde faiz ve kur denklemine sıkışmış bir politika izliyoruz.

19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra, Merkez Bankası para piyasalarında yaşanan şoku kontrol altına almak için fonlama faizini yüzde 50’ye kadar taşıdı. Şimdi ise yeni bir hamle yapıp faiz indirimlerini tekrar başlatabilir.

19 Haziran’da göreceğiz. Piyasalar şimdiden bu ay, olmadı gelecek ay faiz indirimi döngüsünün yeniden başlamasını bekliyor. Kesin olan, Merkez Bankası faizi sabit tutsa da indirse de hiçbir şey değişmeyecek. Ekonomik kriz tüm ağırlığıyla üzerimize çökmeye devam edecek. “Nasıl bu kadar eminsin” derseniz, “Geriye dönüp son 5 yılda bankanın faiz kararlarına bir bakın” derim. Bu kararların ekonomi üzerinde ciddi bir etkisinin olmadığını siz de göreceksiniz.

DÜMENE SİYASET GEÇTİ

Öncelikle şunu kabul etmek gerekir; eğer bir ekonomik kriz, iktidarın aldığı tüm önlemlere rağmen yıllarca devam ediyorsa bu artık ekonomik değil, siyasi bir krizdir. Çözümü de orada bulacağız…

Çünkü, ekonominin direksiyonunda siyaset oturuyor. Tüm temel kararları siyaset alıyor. Arka koltukta oturan ekonominin aktörleri de siyaseti takip edip, yeri geldikçe teknik düzenlemeler yapıyor.

İktidar elinde tuttuğu gücü kullanarak siyasi kararlar alırken, bunlar sanayiye, ihracata, ithalata, büyümeye, faize, dolara da yön veriyor.

Üstelik, Merkez Bankası hızla arka arkaya indirimler yapsa bile yıl sonunda yüzde 30’un üzerinde bir faizle baş başa kalacağız. O yüzden, yarın Merkez Bankası faiz indirse de artırsa da yaşadığımız bu kısır döngü aynen devam edecek.

İçinden çıkamadığımız kriz sarmalından kurtulmak için; hukuka bağlı, yasalara saygılı, bize ayak bağı olan prangalardan kurtulmuş demokratik bir ülkeye ihtiyacımız var. O zaman ihtiyacımız olan reformları yapabiliriz. O zaman ekonomiyi veri odaklı yönetebiliriz. O zaman uzun süre önce yitirdiğimiz güveni yeniden tesis edebiliriz.

Bizim önce adalete ihtiyacımız var…