Çocukluğum siyah beyaz fotoğraflarda çerçevelendi. İlk gençliğim renkli fotoğraflarda yüz buldu. Orta yaşımda dijital medya dünyayı kuşattı, yeni bir çağın kapılarının açılmasına tanıklık ettim.
Dünyayı fethetmek istediğim günler çok geride kaldı. Geçtiğimiz günlerde 57 yaşıma adım attım. “Ben olsam neler yapardım” diyerek babamı yargıladığım zamanlar artık çok uzaklarda kaldı.
Geçmişte olduğu gibi bugünlerimizi de hâlâ krizler, siyasi çalkantılar şekillendiriyor.
Cumhuriyetle büyüdüm, çok zorlu bir yolculuktu. Dünya gençliğinin emperyalizme meydan okuduğu yılları gördüm. Muhtıralara, darbelere tanıklık ettim. Darbenin yarattığı ağır yıkımın içinden yeniden filizlenen demokrasi ve özgürlük umudunu taşıdım. Ona sarıldım...
Benden önceki kuşak iflah olmaz devrimcilerdi. Benim kuşağım, o iflah olmazların izini sürdü. Bu yıl yine o iflah olmaz mücadelecileri sokaklarda gördüm. Her barikatın, her kuşatmanın en önünde o gençler vardı. Dilleri, sloganları benim kulağıma yabancı geliyordu. Ama dünyayı yeniden kurmaya yetecek o muazzam enerjiyi, o muazzam coşkuyu taşıyorlardı.
YASAKLAR YASA OLDU
Hayatımın 56 yılında, Cumhuriyet tarihinin yarısına tanıklık ettim. Ancak bu süreçte bize el uzatan, önümüzü açan, geleceğimizi inşa eden yöneticilere hiç sahip olamadık. Yasaklar yasa, kısıtlamalar yönetmelik, müdahaleler kararname haline geldi ve önümüzü kesti. Uyum sağlamaya, rıza göstermeye, kabullenmeye zorlandık. Bu baskıya isyan edenleri kendimize rehber edindik.
Öğrendiğim şu ki; daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük arayanlar her seferinde yeniden başlamak için bir yol buldu ya da bir yol açtı.
Şimdi, üstümüze çöken bu karanlığın da dağıldığına, umudun yeniden yeşerdiğine tanıklık edeceğiz... Çünkü, her seferinde yeniden yeşermeyi başardı.
Bu son olsun
Her çocuğun ölümü bir yıldız kaymasıdır. Onunla birlikte umutlar, hayaller de defnedilir. Dünyada bir annenin acısını tartıp, ona uygun hüküm verebilecek mahkeme bulamazsınız. Çünkü adaletin terazisi evlat acısını tartamaz.
Ahmet Mattia Minguzzi, 10 Şubat’ta toprağa verildi. Oğluna “Ahmet” diye mi seslenirdi yoksa “Mattia” demeyi mi tercih ederdi, hiç bilmiyorum. 9 ay karnında taşıdı. 9 aydır onu elinden alanların cezalandırılmasını istiyor. Baskılara, tehditlere boyun eğmedi. Adalet istiyor, bir cinayetin karanlığa gömülmesini önlemeye çabalıyor.
21 Ekim’de Ahmet Mattia’nın duruşması var. Annesinin feryatları yine adliye koridorlarında yankılanacak. Gözyaşları koridorlara dökülecek.
Yasemin Minguzzi yine “adalet” diyecek.
Adalet gecikmemeli, toplumun vicdanını yaralamamalı; “Hak yerini buldu” dedirtmeli. Yargının kuralı budur.
Ahmet Mattia dava değil, bir vicdan muhasebesidir. Katilin, katillerinin ödeyeceği bedel, Minguzzi ailesini teselli etmeye de yetmez. Ama bize çocuklarımızın, geleceğimizin, umutlarımızın, hayallerimizin güpegündüz, bir pazar yerinin ortasında pervasız eller tarafından hançerlenemeyeceğini, zorbaların toplumun vicdanını rehin alamayacağını gösterebilir.
Bu son duruşman olsun Yasemin… Adalet yerini bulsun…