Bir sabah uyandığında her şey değişmiş olacak, kehanetleri gerçek çıktı. Sen adım adım tüm mevzilerden geri çekilirken, onlar tüm sinsilikleriyle bulabildikleri her boşluğa sızdı. Her konuşanı susturdu. Her itirazı cezalandırdı. Her mitingi dağıttı, her grevi bozguna uğrattı... Tavadaki kurbağanın suyunu ağır ağır ısıttılar, artık kaynama derecesine vardı. “Yok artık, abartma, o günlere gelmeyiz” diyordun, bak işte “gelmez” denen o günler geldi, çattı. Kabullendin, rıza gösterdin, “Bir şey olmaz canım” söylemleriyle yaşananları hafife aldın. Boş yere dememişler, “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.”
Onlar, çekirge sürüleri gibi her şeyi istila ederken, sen kanallar arasında zap yapıp durdun. Kendine Kızılcık Şerbeti’ni bile dert ettin, ama memleket meseleleri bir türlü ilgi alanına giremedi.
Belediye başkanların tutuklandı, televizyonun, gazeten birer birer gitti, umursamadın... Şarkıların susturuldu, omuz silktin, “Çok da mühim değil” dedin. Yargının cüppesine düğme dikmedikleri kaldı. “Mahkemelerle işim olmaz” demeye devam ettin. Sahte belge skandalı patladı, her derde deva diplomalar ortalığa saçıldı. Dert etmedin… Sokakları çeteler bastı. Mattia Ahmetler, yavrularımız katledildi. Cinayet gibi kazalar yüzlerce can aldı, Oğuz Ardalar gitti, çocukluklarını bile yaşayamadan. Sen güvenli sitende istifini bozmadan gününü gün etmeye devam ettin. Akşam haberlerini görünce zap yapıp kendine izleyecek bir şeyler aradın.
HAYAT TARZINA DOKUNDULAR
Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmedi. Sokakta etek boyu kısa diye kızlara hakaretler yağdırdılar. Tebliğciler başımıza dikilip, “Vücudun senin ziynetindir, çarşafa gir, türban bile yetmez” diye buyurdu. Eğitimin laikliği zaten kuşkuluydu, o bile bunlara fazla geldi. Her fırsatta “Hayat tarzına dokunmadık, dokunmayacağız” diyenler, şimdilerde sabah akşam bulabildikleri her kanaldan muteber hayat tarzlarını dikte ediyorlar. Yetmezmiş gibi cuma hutbeleri üzerinden direktif üstüne direktif veriyorlar. Ne yazık ki bunlar da bir türlü senin meselen olamadı. Sen her defasında kendini avutacak bir şeyler bulmaya devam ettin. Kendi kendine, “Karışma bu işlere, başını belaya sokma” dedin. Sahip olduğun hakların da kıymetini bir türlü bilemedin. Demokrasi adına elinde bir tek sandık kaldı. Onu da iyi kullanamadın... Sen hiçbir şeyi dert etme kardeşim... Dalgana bak… Ama bu da sana sitemim olsun...
O ZAMAN EYVALLAH
Bütün bu olanlardan sonra bile kendini kandırılmış, sindirilmiş, her şeyi elinden alınmış, öfke dolu hissetmiyorsan, yaşadığın hayat sana hâlâ yetiyorsa, günün birinde adalet ve demokrasi aramak zorunda olmayacağından eminsen, o zaman eyvallah...
Bütün değerlerinin tarumar edildiğini, inandığın, güvendiğin ne varsa ayaklar altına alındığını görmüyorsan, ortak değerlerin bilinçli bir şekilde parçalandığının ayırdına da varamıyorsan, o zaman eyvallah...
Kuş kadar emekli maaşı ile geçim derdine düşüp çarşı pazar gezip durdun. İsyan ettin, feryat ettin. Ya da “Asgari ücretliyim, ben bu parayla nasıl geçineceğim? Eve nasıl ekmek götüreceğim” dedin… Pazardaki marul fiyatlarına, marketteki ekmek fiyatlarına bakıp bakıp öfkelendin. Ama sıra demokrasiye, adalete, hakka, hukuka gelince kendi kendine, “O işlere karışma” dedin. Ne diyeyim ki ben sana kardeşim, ekmeğin yanına özgürlük de koymadığında… Daha fazla demokrasi, daha iyi eğitim, adalet, liyakat senin de derdin olmadığında ekmeğini de elinden alıyorlar. Gör artık...