Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, sadece siyasi bir sarsıntı yaratmadı. Aynı zamanda para piyasaları için de adeta bir milat oldu. Son beş haftadır yaşadıklarımız, Türkiye ekonomisinin yeniden zorlu bir döneme girdiğini açıkça gösterdi.
Yılın ikinci yarısına dair iyimser senaryolar bir kenara bırakıldı. Yeniden, yüksek faizleri, yüksek enflasyonu konuşmaya başladık. Görünen o ki; üç yıla yakın süredir devam ettirilen “yerli ve milli IMF programı” artık sürdürülemez bir hale geldi. Ancak iktidar, yeni bir program hazırlamak yerine, “program işliyor” demeye devam ediyor. Bu da çözümü geciktirmekten başka işe yaramıyor.
TABLO AĞIRLAŞTI
Merkez Bankası, indirimi bir kenara bırakıp faiz artırmaya başlayınca, ticari kredilerde tabela faizi yüzde 55’e ulaştı. İşletmelere yansıyan gerçek maliyet ise yüzde 73’ü aşıyor. Merkez Bankası’nın son 20 yıllık ticari kredi faizlerinin, ortalama yüzde 19.7 olduğu dikkate alındığında, kredilerdeki bozulma daha iyi anlaşılıyor.
Kredi musluklarını kapatmanın da bir maliyeti olacak elbette. Önümüzdeki dönemde, mali yapısı bozulan şirketlerin bir kısmı, bu yükü taşıyamayıp havlu atmaya başlayacak. Zaten, böyle bir faizle değil yatırım yapmak, mevcut üretimi sürdürebilmek bile başlı başına bir mücadele gerektiriyor.
VATANDAŞ DÖVİZE DÖNÜYOR
Ekonomiye güven kalmayınca yeniden döviz büfelerinin önünde tabelaya bakmaya başladık. 5 haftada dövize vatandaşlar 3.8 milyar dolar, şirketler ise 4.9 milyar dolar daha yatırdı. Banka mevduatlarındaki dövizin payı da yüzde 40.3’ten yüzde 42.5’e yükseldi. Yani, dolarizasyon yeniden hayatımıza girdi.
19 Mart’ta İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte, yabancıların Türk limanlarından ayrıldığını, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de doğruluyor. Şimşek, “yoğun bir yabancı çıkışı oldu” diyor.
Yabancılar, bu süreçte 1.5 milyar dolarlık hisse senedi, 8.6 milyar dolarlık devlet tahvili satarak, toplamda 10.3 milyar dolarlık çıkış yaptı. Türkiye, artık onlar için de güvenli bir liman değil.
ENFLASYON YÜKSELECEK
Döviz kurlarını kontrol etmenin bedeli ve yüksek faizler enflasyona yansıyacak. Etiketlerdeki fiyatlar hızla değişmeye başlayacak. Aynı ürünü, aynı fiyata bir kez daha bulmak neredeyse imkansız hale gelecek. Dar gelirlilerin cebi, enflasyonu giderek daha ağır hissetmeye başlayacak.
Şimşek, “Koşullar, Merkez Bankası’nın kuru önemli ölçüde yönettiği bir süreç gerektiriyor” diyor. Ama faturayı söylemiyor. Oysa 19 Mart’tan bu yana doları kontrol altında tutabilmek için 50 milyar dolar gitti. Belli ki; dövizi tutmak için daha büyük bedeller ödemeye devam edeceğiz.
İki aydır yaşadıklarımız, ekonomi yönetiminin, rasyonel planlamadan çok, siyasi hesapların gölgesinde şekillendiğini bir kez daha gösterdi. Ekonomik programın “yatırım yağıyor” bölümü bitti, “dilekler ve temenniler” bölümüne geçtik.
Peki tüm bunları niye yaşadık?
Elbette ki, siyasi ikbal için yaşadık. Vaziyete bakarsak, siyasi ikbal için daha büyük bedeller ödeyeceğiz.