Bazen en büyük hata, bir şeyi 'hak ettim' sanmaktır

Her şey biter. Aşk biter, hayat biter, ekmek biter... Ama bir tek şey bitmez bu memlekette: Fenerbahçelinin çilesi.

Fenerbahçelilik, yeryüzündeki en ağır aidiyet biçimlerinden biri haline geldi. Ne Camus’nün 'başa çıkılamayan bir yazgıya isyan' dediği varoluşçuluk, ne de Kafka’nın labirentine benzeyen sistem eleştirisi, bu kulübün hikayesine tercüman olabiliyor.

Çünkü burada hikaye, sadece bir futbol takımının şampiyon olamaması değil. Hikaye, yarım kalan her şeyin üst üste yığılarak bir travmaya dönüşmesi. Hikaye, bir camianın umut edip, sonra her defasında o umudun külünü yutması.

UMUTLARA MEZAR OLAN PİRAMİT

Ali Koç, bir zamanlar çoğu Fenerbahçelinin kahramanıydı. Kimilerine göre, paranın gücünü, vizyonun ışığını, adaletin terazisini temsil ediyordu.

Başkan Koç'un demesine göre de; "Fenerbahçe için var olanlarla, Fenerbahçe ile var olanlar" arasında bir mücadeleydi bu; kendisi birincilerin safındaydı. Ama zaman, sözleri aşındırdı. Bir kuyu gibi derinleşti bekleyiş. Ve her sezon, yeni bir umutla başlayıp, "bu sene de olmadı" cümlesiyle sona erdi.

Piramit gibi dizilen hayal kırıklıkları... Belki de, kulübün tarih boyunca görüp göreceği en büyük başarısızlık anıtını dikti Fenerbahçe. Mısır'daki piramitler firavunlara mezar oldu, bu piramitse umutlara.

TRANSFER SEÇİM KAZANDIRIR MI?

Başkan Ali Koç, yıllar sonra ilk kez transfer mevsimine cephaneliği dolu giriyor. Cephane dediysek, elbette para... Kasalar dolu, hesaplar sağlam.

Ama mesele sadece topçunun iyisiyle değil. Zira halkın kalbinde biriken öfke, banknotla çözülmüyor.

Transfer listesi ne kadar parıldarsa parıldasın, tribündeki yüzler asık, sesler kısık, bakışlar uzak. Bu öfke, yalnızca sahadaki 11'e değil. Sanki bir hayal kırıklığı seçimi yapılmış, taraftar sandıkta "inancımı kaybettim" mührünü basmış.

Ali Koç da bunun farkında gibi. Zira son zamanlarda verdiği pozlar, sanki umursamaz bir ressamın fırçasından çıkmış. Gülümsüyor ama içi gülmüyor. “Yaza Merhaba” partilerinde dönen neşeye rağmen, tribünler kışta kalmış. Taraftar gözyaşıyla ıslanırken, liderin tebessümle dans edebilmesi biraz ironi, biraz da sosyolojik bir kopuş.

Çünkü Fenerbahçe sadece bir spor kulübü değil, koca bir halktır; ve halkla bağı kopan her güç, tarihin rüzgarında savrulur.

Savaş baltaları çoktan çıkarılmış. Eskiden barış çubuğu uzatırdı Başkan, şimdi düşman arayan bir kumandan gibi. Belki de son kez hücuma kalkıyor. Belki de bu yaz, onun için sonbaharın habercisi.

Büyük bir şampiyonluk umuduyla, dev transferlerle zırhını kuşanıyor. Şampiyonlar Ligi'nin kapısında dimdik duracağını düşünüyor. Ama bu zafer, tahtını kurtarır mı, işte orası muamma...

BAYRAM FENERBAHÇE'YE UĞRAMADI

Kongre üyeleri arasında hala bir “Ali Koç sevdalıları” grubu olduğu söylense de, Fenerbahçe halkı sever de bir anda sırtını da döner. Sevgiyle öfke arasında ince bir ip vardır; ve o ip, Başkan'ın imza süreci sonrası yaptığı açıklamalarla fazlasıyla gerildi.

Fenerbahçe’de bayramlar bile bayram gibi geçmiyor artık. Bayramlaşma töreninde Başkan Koç’un “ciğeri beş para etmezler” çıkışı, barışa değil, cepheye çağrı gibi. Oysa bayram, kırgınlıkların sarıldığı, öfkenin ipeksi bir mendille silindiği gündür. Barış yerine öfke; umut yerine kızgınlık. Fenerbahçe artık bir aile değil, bir dava. Ama ne uğruna, kim adına olduğu bile meçhul.

Bir zamanlar herkesin umudu olan başkan, şimdi sözlerinin adresini bile veremiyor. Söylenen çok, ama hepsi havada. Oysa futbol gibi karmaşık bir duyguyu yönetmek için önce kelimelerin yeri sağlam olmalı.

Zaman, her şeyin cevabını verir derler. Ama bazı sorular vardır ki cevabı, zamanın kendisini bile boğar.
2024 seçiminden sonra, “Kum saati artık Ali Koç için tersine akıyor” demiştim. Ve Başkan, artık kendi yazında yaprak dökümünü bekliyor.

MODERN MÜLKİYET DUYGUSU

Galatasaray bu sırada beşinci yıldızı takmış, Leroy Sane'yi İstanbul’a indirmiş. Sarı-kırmızılılar, başarıyı gökyüzüne yıldızlarla yazarken; sarı-lacivertliler, yeraltında aidat listesi hesaplıyor.

Bu tablo, sadece sportif başarısızlık değil; bir vizyonun enkazı. Ali Koç, kulübe milyonlarca euro aktardı, ama ekonomiyle yoğrulan hamur, futbol fırınında kabarmadı. Başkan Koç şimdi soruyor: "Bu kadar para döktüm, şimdi kaymağını başkası mı yiyecek?" Bir çeşit modern mülkiyet duygusu.

Şampiyonluk, harcadığın paraya göre değil, kurduğun hayale göre gelir. Ve bazen en büyük hata, bir şeyi "hak ettim" sanmaktır. Futbol, adaletin değil, sonuçların dünyasıdır.

FENERBAHÇE İLE VAR OLANLAR...

Tekrar hatırlatalım...
Ali Koç, 2018’de bu göreve gelirken şöyle demişti: "Fenerbahçe için var olanlarla, Fenerbahçe ile var olanlar arasında mücadele var."

O günden bugüne baktığımızda, en büyük trajedi şu: O sözü söyleyen Başkan Koç, artık hangi gruba ait olduğunu bile anlatamıyor. Çünkü vadedilen ne varsa ya yolda kaldı ya da yolda değişti. Kavga bitecekti, büyüme gelecekti, bayraklar sandıktan çıkacaktı. Ama sandık da unutuldu, bayrak da.

Max Weber, liderliği üçe ayırır: Geleneksel, karizmatik ve yasal. Başkan Ali Koç, karizmatik liderlikten yasal olanına geçemedi. Karizma, halkın güveniyle beslenir. Güven çekildiğinde, karizma çırılçıplak kalır.

Oysa Fenerbahçe gibi camialar, sadece iyi niyetle değil, sonuçla yönetilir. İyi niyetli bir doktorun hatalı ameliyatı da hastayı kaybettirir. Taraftar artık doktorun gülümsemesini değil, iyileşmeyi bekliyor.

Ali Koç için hala "Fenerbahçe için var olan" diyebilir miyiz? Belki. Ama artık çoğu insan, onun 'Fenerbahçe ile var olanlar' safında olduğunu düşünmeye başladıysa, bu da sorgulanması gereken bir hakikattir.

Jean-Paul Sartre’ın dediği gibi, "İnsan, kendisini ne yaparsa odur." Başkan da, camia da, artık bu soruyla baş başa kalmalı: Fenerbahçe için mi varsınız, yoksa onunla var olan mısınız?

KONGREYE Mİ, MAHKEMEYE Mİ?

Aziz Yıldırım cephesi ‘hemen şimdi’ diyor, Koç yönetimi ise ‘eylülde.’ Biri zamanı hızlandırmaya çalışıyor, öteki yavaşlatmaya. Ama Fenerbahçe için zaman artık ileri değil, daireler çizerek dönüyor. Arada kalansa ne başkancıdır ne muhalif... Arada kalan, en çok seven, en çok acı çeken: Fenerbahçeli halk.

Erken seçim mevzusu ise, neredeyse mahkemeye taşınmak üzere. Kulüp tüzüğü, seçim için aidatını ödeyen üye sayısını işaret ediyor. Spor Bakanlığı ise, toplam üye sayısı olmalı diyor. Kulüp, 'hukuken' Bakanlığı esas alacağını açıkladı. Ama danıştığım hukukçular, böyle bir zorunluluk olmadığını söylüyor. Sanırım maksat biraz da tekere çomak sokmak. Ne de olsa, ülkemizde hukuku kendi çıkarların uğruna araç haline getirmek moda oldu!

Muhalefet tarafı da ayrı tuhaf. Geçen hafta 'imza sayısı tamam'dı, şimdi 'haftaya tamam' diyorlar. Bir yanda da herkes birbirine kör yumruklar savuruyor. E böyle olunca insan da sormadan edemiyor. Maksat üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?

SON DAKİKA HABERLERİ

Alican Özcan Diğer Yazıları