Bu korkaklığa 1 puan bile fazla

Göztepe sokaklarında kavga, topun havalanmasından çok önce başladı. Tribünler, birbirine kemik atar gibi laf atıyordu. Daha ilk düdük çalmadan kavga, şehrin ruhuna işlenmişti. Böyle bir zeminde oynanan futbol da sahada değil, meydanda başlar.

İlk 45 dakika... Futbol değil, kör bir dövüş. Ne topun şarkısı vardı, ne oyunun şiiri. Feyenoord yorgunu Fenerbahçe, kalabalık bir siper gibi topun arkasına geçti. Topu kaptığında ise ya faulle yere kapaklandı ya da oyun kurmayı unuttu. Fred, Szymanski, Amrabat üçlüsü, ilk yarıda 20 kez topu rakibe teslim etti.

Kanatlar tıkandı. Duran ve En Nesyri, üç stopere çarpıp çarpıp düştü. Sarı-lacivertliler, koskoca 45 dakikayı isabetli şut görmeden tüketti.

İlk yarıda topun oyunda kalma süresi 25 dakika 43 saniye. Yani futbolun yarısı çöpe atıldı. Oynanan şey, oyundan çok kavganın gölgesinde bir boğuşmaydı.

♦♦♦♦♦

İkinci yarı... Gerginliğin gölgesi büyüdü, kırmızı kartlar gecikmedi. Hakem Yasin Kol, elindeki teraziyi bir türlü dengede tutamadı. Zaten yanardağ gibi kaynayan ortamda, onun kararları da ateşe benzin oldu.

Göztepe 10 kişi kalınca, Mourinho elini oynattı. Talisca, İrfan Can, Oğuz derken, niyet açıktı: Rakibi boğmak. Ama dakikalar, Fenerbahçe’nin parmaklarının arasından kum gibi aktı. İlk tehlike 75. dakikada geldi. O dakikaya kadar Fenerbahçe, sanki kendi hocasının zincirlerine mahkumdu. Sanki rakip değil, Mourinho’nun planı Fenerbahçe’yi tutuyordu.

♦♦♦♦♦

Eksik kalan rakibe karşı yapılacak ilk hamle, Talisca'nın oyuna girmesi olmamalıydı. Fizik olarak hazır olmadığı, Feyenoord maçındaki her halinden belli olan adamı sahaya sürmek, 'Biz de bir kişi eksik olalım' demekten farksızdı.

Üstelik oyundan çıkan isim Fred'di. O dakikaya kadar etkili olmasa da, önceliği kazanmak olan bir anlayışın ilk planı, üç stoperden birini çıkartarak hücum bölgesindeki sayısal üstünlüğü artırmak olmalıydı.

Bu da yetmezmiş gibi, Jhon Duran çıkıp İrfan Can oyuna dahil olduktan sonra, Fenerbahçe'nin sahada hangi dizilişle yer aldığını bile anlamak mümkün olmadı. Fenerbahçe, rakibi 10 kişiyken ve gol araması gerektiği anlarda, 87'de Cenk Tosun oyuna girene kadar sahada tek santrforla -Talisca'ya santrfor demek, santrforluğa ihanet- oynadı.

Oyuna girdikten 5 dakika sonra penaltı kazandıran Cenk Tosun, bir maçta en fazla 10 dakika süre alabiliyorken, maç boyunca 16 top kaybı yapan ve hiçbir varlık gösteremeyen Szymanski'nin 90 dakika sahada gezinmesini izlemek, ne forma adaleti ne de futbolun gerçeklerine uygun değil.

♦♦♦♦♦

Üstelik Mourinho'nun maç sonu yaptığı "Oyun kurmakta zorlanmadık", "Uzun top oynadılar, nasıl baskı yapalım?" açıklamaları, laf ebeliğinden başka bir şey değil.

Zaten bunun çözümünü bulman için, ekibinle birlikte sana 15 milyon Euro'ya yakın para ödeniyor. 'Maç sonu gazetecilere nasıl laf çarparım' diye düşündüğün kadar, iki senedir kazanamadığın Göztepe deplasmanında 'Nerede hata yaptım?' diye düşünmeni tavsiye ederim.

♦♦♦♦♦

Şampiyonluğa oynayan takım, bir maçı 75 dakika boyunca yalnızca savunarak tüketemez, tek isabetli şutunu penaltıdan bulamaz. Bu lüks değil, intihar. Hele ki rakip Galatasaray gibi her an pusuda bekleyen, fırsat kollayan bir güçse...

90+4’te gelen mucize penaltıyı, Talisca harcadı. Ama daha büyüğü, seken topta boş kaleye atılamayan golün utancıydı.

Fenerbahçe maçı kaybetmedi belki, ama ruhunu galip çıkaramadı. Futbol, bir cesaret işidir. Cesaretini savunmanın arkasına gizleyenler, sonunda kendi kalbine yenilir.

Açıkçası, bu korkaklığa 1 puan bile fazla!

Fenerbahçe Jose Mourinho Göztepe Fred Anderson Talisca Cenk Tosun Sebastian Szymanski
SON DAKİKA HABERLERİ

Alican Özcan Diğer Yazıları