Turpun daniskası, Fenerbahçe yönetimi

Gaziantep'in tozlu sahasında, Fenerbahçe, sanki kendi çölünde susuz bir bedevi gibi dolandı durdu.

İlk yarı, Fenerbahçe için bir ayna gibiydi; tutup da çehresine bakan herkes mucizenin bile yetersiz kalacağını anlıyordu. Ne tribündeki cefakar taraftar, ne yönetimdeki bembeyaz kağıtlara yazılmış hayaller... Futbolcular bile umut torbasının dibini görmüş.

Uzun süre sonra ilk 11’e çıkarılan İsmail, İrfan ve Kostic... Sanki zamana karşı yıpranmış eski saatler gibi. Tik tak etmiyorlar, sadece sallanıyorlar. Gaziantep'in formda ayakları arasında kayboldular.

Öyle ki, Fenerbahçe son beş maçta dördüncü kez ilk golü kendi kalesinde gördü. Hep aynı masal: Orta sahada kaptırdığın top, filede biter.

♦♦♦♦♦

İkinci yarıya gelince... En Nesyri’nin iptal edilen golü, sahadaki buz gibi havanın fotoğrafa dönüşmüş haliydi. Sahada sevinçten eser yoktu. Sanki herkes, golü iptal eden hakeme dua ediyordu: "Kurtardın bizi, mutluluğu oynamak zorunda kalmadık."

Kayseri travması mı? Olabilir. Anlarız. Ama mücadeleyi bırakmak, sahada öylece durmak... Bu, Fenerbahçe formasının taşıyamayacağı bir ağırlık.

Soyunma odasının lideriyim diyen Mourinho’ya da bir çentik daha attık. Kayserispor maçı için "Yarım saat tek stoperle oynadık, maçı çevirdik" deyip kendini aklamaya çalışması, tecrübeden çok kibrin konuştuğu anlardan biriydi.

Bir takım yarım saat tek stoperle oynuyorsa, orada zaten kökler çürümüş demektir. Mourinho, şu saatten sonra Türk futboluna umut değil, gri bir bulut katacak gibi.

♦♦♦♦♦

Fenerbahçe kazanmasını bildi. Hem de 4 dakikada 3 golle. Lakin kazanmak, bir büyük yanlışın üstünü örtmüyor. Gaziantepli futbolcular ikinci yarıda disiplinlerini kaybetti, sahaya dökülen tabak gibi dağıldılar. Fenerbahçe de bu dağınıklığa sopasını vurdu.

Ve hakemler... Direnç Tosunoğlu ve Macar VAR hakemi Adam Pillok, sahanın görülmemiş karikatürleriydi. Bir şampiyonluk yarışı maçına böyle hakem atamak, federasyonun Fenerbahçe'ye olan ışığını söndürdüğünü ilahi bir ilan gibiydi.

Ama hangi bahaneye sığınırsan sığın, kabul edilemez bir rezalet duruyor ortada.

♦♦♦♦♦

Asıl hikayeye gelirsek...

Turplarımız meşhur bu ara. Herkesin ağzında bir turp. Fenerbahçe'deki en büyük turp mu? Ne Mourinho, ne futbolcular. Turpun daniskası, Fenerbahçe yönetimi. Bu, başkalarının dandik turplarına benzemez!

Lig bitmeye beş kala, camia akşam oynanacak maçı değil, Divan Kurulu'nu bekliyor. Ne güzel bir özet değil mi? Hedefi kalmayan bir gemi gibi, yönsüz, pusulasız.

Divan'da anlatılanlar... Amatör branşlar, stat masalları, bitmeyen tesis inşaatları... Kulakların pası siliniyor, ama gerçekler önümüzde çıplak.

Dört yıl önce "İstenmediğim yerde durmam" diyen Ali Koç, şimdi "Ben parayı bastım, meyveyi siz mi yiyeceksiniz?" diye isyan ediyor. Yani demokrasi, büyük bir sandık, üzerinde "Satılmıştır" yazıyor.

Asıl kabahat Ali Koç'ta değil. Korkudan aday bile çıkarmayan, sahte kabadayılıklarla avunan kağıttan kaplanlarda. Ali Koç da "Bırakmıyorum, hadi gelin de alın" diyebiliyor.

♦♦♦♦♦

Bir zamanlar Aziz Yıldırım, "Boşuna kıçınızı yormayın, ben ne dersem o olur" demişti.

Bir yıl sonra, 20 yıl oturduğu tahtından sökülüp atıldı. Şimdi Ali Koç, aynı köprüyü adım adım yürüyor.

"Bambaşka bir vizyon" diye çıktığı yolda, elinde Aziz Yıldırım'ın kötü bir replikasından başka bir şey kalmadı.

Ve Fenerbahçe taraftarı...

11 yıllık şampiyonluk hasretinin tam ortasında, eski bir plağın cızırtısını dinliyor.

Ve hayat, bazen şu acı gerçeği suratımıza vuruyor: Aynı hatayı yapanlar, aynı kötü sonu hak eder.

SON DAKİKA HABERLERİ

Alican Özcan Diğer Yazıları