Bir ülkenin direnişi
Bir hafta daha bitti. Gündem, yürek burkan detaylarda gizliydi. Kimileri sustu, kimileri konuştu ama olan yine bu ülkenin insanına oldu.
Gün geçmiyor ki operasyonsuz bir sabaha uyanalım.
Haftaya İstanbul’da yolsuzluk operasyonuyla başladık.
Başkent de hareketliydi.
PKK’nın silah bırakmasının ardından Dem Parti İmralı Heyeti ziyaretlere devam etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AKP, MHP ve DEM bu yolu beraber yürüyeceğiz,” dedi.
DEM Parti’den üst üste “ittifak süreci boyunca…” açıklamaları yapıldı.
Muhalefetin hedefinde de bu açıklamalar vardı.
Özetle, siyasetin gündemi yaz gibi sıcak, yaz gibi kavurucu.
Ekonomi de öyle.
Dövizin dengesi şaştı.
Altın yakalanamıyor.
Sol kulvardan bir gümüş parladı.
Uzmanlar uzun süredir artacağına dikkat çekiyordu.
Yatırımcısı kazandı.
Akaryakıt zamlarının etkisi çarşıda pazarda daha da hissedilir oldu.
Yani bu ülkenin vatandaşının gündemi aynı.
Bir türlü değişmiyor.
Değişemiyor…
Tüm bunların dışında ne yaşandı; hayat akıp giderken başka neleri konuştuk?
Neleri yeteri kadar konuşamadık?
Haftalık günlüğü tutma vakti.
Başlayalım.
NE KONUŞTUK?
21 Ocak 2025.
Bolu Kartalkaya’da Grand Kartal Otel’de yangın çıktı.
İhmal, vicdansızlık ve alınmayan önlemler, göz yumulan eksikler nedeniyle 36’sı çocuk 78 kişi hayatını kaybetti.
Geride gözü yaşlı aileler kaldı.
Vakit hesap vaktiydi.
Ama, organize şekilde canların yitip gitmesine göz yumanların ifadeleri kan dondurdu.
Tutuklu ve tutuksuz sanıklar hâkim karşısına çıktı.
Söyledikleri, söylemedikleri ve en çok da gizledikleri canları daha da çok yaktı.
Ama, bir görüntü bilinen gerçeği kanıtladı:
Otelin genel müdürü ve sahibinin damadı Emir Aras, yangın sırasında ailesini de yanına aldı, kimseye haber vermeden kaçtı.
Göz göre göre çocukların, ailelerin ölmesine izin verdi.
Görüntüyü gören ve yakınlarını kaybedenler sinir krizi geçirdi.
Detaylara daha fazla girmiyorum.
Mahkeme ara karar verdi.
Dava, 22 Eylül’e ertelendi.
Son sözü yargı söyleyecek elbette ama, bu dava Türk halkı nezdinde sonuçlandı.
Bu yalnızca vicdansızlık değil, cinayet!
BÜTÇEYİ NE SARSTI?
Elimizi neye uzatsak ateş pahası, ayrı ama tatil bölgelerinde bir porsiyon yemek yiyebilmek cepleri gerçekten de yakıyor.
Bu hafta Çeşme’de bir restoranda 350 liraya satılan köfte gündem oldu.
Şimdi ilk duyduğumuzda “Ne var yani, Çeşme için uygun bir fiyat,” diye düşündük fakat porsiyonda 4 küçük yanık hazır köfte, 3 dilim domates ve biraz marul görünce fikrimiz değişti.
Ödeyen de “Hakkımı helal etmiyorum,” notuyla paylaştı.
Haksız değil.
Ve yalnızca Çeşme’de değil, tüm tatil bölgelerinde lezzetsiz ve az porsiyon yiyecek çok ama çok pahalı.
NEYE ÜZÜLDÜK?
Üzüldük az kalıyor aslında, kahrolduk.
Kadın cinayeti ve akran zorbalığı bu memleketin açık yaraları.
Her gün parmak basılan, kanatılan, kabuk bağlamasına müsaade edilmeyen yaraları...
İstanbul Eyüpsultan’da yol kenarına bırakılan bir valizin içinden 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ın cansız bedeni çıktı.
Eski polis olan ve ayrılmak istediği erkek arkadaşı Cemil Koç tarafından öldürüldü.
Meslekten ihraç edilen erkeğin daha önce de bir kadının ölümünden sorumlu olduğu anlaşıldı.
Tokyaz’ın ikiz kardeşi polise gitti, yeri söyledi, tehditleri anlattı “kardeşimi kurtarın” diye haykırdı.
Azarlandı.
Sonuç bir kadın daha hayattan koparıldı.
Son bulmuyor.
Hiç kimse erkeklerin kadınların canına kast etmesinin önüne geçmiyor.
Evlatlar bir bir can veriyor.
Bazen onların canını alan da yine küçücük çocuklar oluyor.
Haber bültenlerinde vardı, izlediniz:
Konya’da yaşayan 10 yaşındaki evlat Yusuf Taşkın, akranı tarafından boğazı sıkıldıktan sonra fenalaştı.
45 gün sonra da hastanede hayatını kaybetti.
Bir evlat daha yitip gitti.
Bir ailenin daha canı yandı.
Hayalleri, umutları yarıda kaldı.
Üstelik o anne babanın yaşadığı ilk evlat acısı da değildi.
Yusuf’un ağabeyi Mustafa da 15 ay önce yine bir akranı tarafından dövülerek öldürüldü.
İnanılır gibi değil.
Tarifsiz bir acı.
Bir aile düşünün, iki yavrusunu da akran zorbalığına kurban verdi.
O anne babanın halini düşünün.
2 evladın elinden alınan hayatlarını düşünün.
Kahrolduk.
Hesap sorulacak mı?
Hakları aranacak mı?
Okullara müfredata 2 ders eklemekle, ara ara basını davet ederek okul kapılarında denetim yapmakla akran zorbalığı önlenebilecek mi?
Keşke ilgilisi, yetkilisi cevap verse.
NEYE ŞAŞIRDIK?
Şaşıracak olay, şaşırtan kişi ya da kişiler bitmiyor memlekette.
Bu kez Tekirdağ Şarköy’den gelen yangın haberiyle üzüldük.
Yine söndüremedik alevleri.
Ağaçlar, orman canlıları yandı.
Yerleşim yerleri boşaltıldı.
Çanakkale’de de yandı ormanlık alanlar.
Yine güçlükle kontrol altına alındı!
Malum daha 2 hafta evvel, İzmir başta olmak üzere Ege ve Akdeniz’in bir kısmında ormanlar küle döndü.
Ders çıkarmamız gereken konular hâlâ ortada, öylece beklerken; birileri doğru zannettiği yanlışı yaptı:
Mersin Erdemli’de Ülkü Ocakları’na üye gençler, olası yangında ilk müdahale adına ormanlara pet şişeler içerisinde su bıraktı.
Ağaçların dibine koydular.
Oysa; o pet şişeler güneşe maruz kalıp, eriyerek tutuşuyor yani tıpkı bir cam gibi mercek etkisi yapıyor.
Özetle; yangına davetiye çıkarıyor.
Bu bilgiyi de hepimiz uzmanlardan dinledik, gazetelerde okuduk.
Hâlâ yapılabiliyor olmasına ve göz göre göre yangın riski doğurulmasına şaşırdık.
Umarım o şişeler toplanmıştır…
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Balıkesir'in Erdek ilçesinde denize girip yüzdükleri için CİMER'e şikayet edilen kazlar, kümese kapatıldı.
Yanlış duymadınız denizi babasının malı sananlar, kazları şikayet etti!
Su kuşu olan, doğası gereği yüzen hayvanları şikayet ettiler ve o şikayet kabul gördü.
Sıcak havada nefessiz kalan, strese dayanamayan 8 kaz canından oldu.
İzmir’de ise, yine sıcağa dayanamayan bir köpek denize girdiği için şikayet edildi.
Ares, belediye ekipleri tarafından alınarak barınağa götürüldü.
Orada parvovirüs kaptı.
O da öldü!
“İnsan”ın yaptığı bu kötülüğe şaşıramadık.
Bu dünyanın yalnızca kendilerine ait olduğunu düşünen varlıkların hükümranlığına şaşıramadık!
Ne yazık ki memlekette herkes, gücü yettiğine sistematik olarak kötülük yapmayı kendinde hak görüyor.
NEDEN UTANDIK?
Aslında birden fazla olay ilişti gözüme ama birini seçtim.
Bir pazarcının görüntüsü yansıdı sosyal medyaya.
Adettendir, pazarcılar sebze meyve tattırır.
Bu devirde o da zor ama hâlâ yapanlar var…
Biri sattığı kavun daha tatlı ve lezzetli olsun diye, kestiği meyvenin içine meyve suyu ekledi.
Tadımı öyle yaptırdı.
Elbette satış yapmak istiyor, aldığı ürün tezgahta çürümesin diye uğraşıyor ama bunu yaparken de hileye başvuruyor, kandırıyor.
Hem alıştık kandırılmaya hem de yine başkaları adına utandık.
KİMLERLE GURUR DUYDUK?
Değişik bir milletiz vesselam.
Tam umutlar tükenirken, güzel insanlar çıkıyor sahneye.
Yardım için seferber olanlarla gururlandık bu hafta.
Türkiye’de gezen bir turist, metroda yolcuların rahatsızlanan bir kişiye yardıma koşmasını çekti:
“Adamın biri rahatsızlandı, metronun yarısı yardıma koştu. Moskova’da olsa herkes oradan uzaklaşırdı” notuyla sosyal medya hesabından paylaştı.
Biz böyleyiz işte, içimizde hâlâ iyiler var.
Yardıma koşan güzel kalplerle gururlanmamak elde değil…
KİME HAK VERDİK?
Tatil bölgelerinden birinde kaydedilen görüntü sosyal medyada “ Ben de yapardım.” notu ile paylaşım rekoru kırdı.
Bir kadın “Asla bu saatte denize girmem,” dedikten kısa süre sonra dipte parlayan 50 euroyu gördü ve kararını ışık hızıyla değiştirdi.
Kendini serin suya bırakan kadın, euro dalışından başarıyla çıktı.
O anları da “Kısmet, sen ne güzel şeysin ☺️” diye paylaştı.
Hesaplayalım: 50 euro = 2.350 lira.
Hak verdik…
KİME GÜLDÜK?
İngiltere’de yaşayan genç bir Türk kadın, yaşadığını iddia ettiği durumu ağlayarak anlattı:
“Her şey haram. Hep aç kalıyorum. Helal yemek bulmak çok zor. Bulduğumda sabah yarısını, akşam diğer yarısını yiyorum” dedi.
Bazı yayın organları aldı ve nasıl haber yaptı, tahmin edersiniz.
Bu açıklamalara gerçekten çok güldük.
Gitmesek, görmesek, bilmesek; biz de yiyeceğiz!
Zor bir haftaydı.
Gündemden yara bere içinde çıktık.
Ve günün sonunda; her şeye rağmen hâlâ sayıları az da olsa ‘iyi insanlar’ var bu ülkede.
Direniş belki de tam olarak budur…