Çürük Elma: 50 Lira
Döngü kırılmıyor.
Dönüp dolaşıp aynı şeyleri görüyor, aynı durumlara isyan ediyoruz.
Tekrara düşmemeye çalışarak çarşıya pazara oradan da sofraya düşen ateşi bir kez daha yazmaya karar verdim.
Bu yazıyı bana yazdıran, gördüğüm bir manzara oldu.
Fotoğrafladım.
Anlatayım.
İzmir Dikili’de yani tatil bölgesindeki bir manavda, Türkiye tarımının fotoğrafına denk geldim.
Bu fotoğraf, çaresizliğin fotoğrafı.
Bu fotoğraf, kimi esnafın ipin ucunu nasıl kaçırdığının fotoğrafı!
Bu fotoğraf, acınacak hâlimizin en net karesi.
Detaylıca anlatayım: 3 kasa…
Hemen yanında uzanan hortum.
Ara ara sulanıyor meyveler…
Maksat yumuşamasın, çürümesi geciksin, daha diri görünsün.
Birinde içi geçmekte olan, dışı sulanan, canlı gösterilmeye çalışılan nektarin.
Üzerinde fiyat yok, belli ki kaça giderse ona verilecek…
Üst tarafta biraz yeşil, biraz siyah üzüm ve kayısı var.
Bugün yarın içleri geçer, bozulurlar mantığı ile onlar da yola yakın kısımda satışta.
Manav, onlara da fiyat biçememiş.
Önde 8 elma.
Ezilmiş, çürümüş, solgun, kumlanan elmalar için etiket ortada:
Çürük elma 50 lira.
Herkes bilir pek çok manav ve market, akşam saatlerinde bozulmak üzere olan sebzeyi meyveyi tam da böyle dükkan kapısının önüne bırakır.
İhtiyaç sahibi, utana sıkıla alır.
Ücretsizdir.
Fakat artık çürük elma da parayla.
İkram biteli çok oldu ama çürük ve ezik meyveye etiket bir ilk!
İsviçreli İnek: 2, Biz: 0
Geçen hafta bir yazımda, İsviçreli ineklere yalnızca şekil bozukluğu nedeniyle verilen elmaları, karpuzları, üzümleri, kayısı ve şeftalileri anlatmıştım.
Pestisitsiz, mis gibi meyveleri afiyetle yediler.
10 gün sonra yine aynı noktaya geldik.
Konu kıyasa açık.
Aradaki fark da bir o kadar açılıyor.
İsviçreli inek: 2.
Biz: 0.
Biraz daha detaylandıralım tatil bölgelerindeki sebze-meyvenin fiyatını.
İzmir, turizm olduğu kadar tarım kenti de.
Menemen ve Kınık’ta tadı dillere destan domates yetişir.
Biber, patlıcan, kabak, salatalık yine Menemen Ovası’ndan toplanır.
Torbalı, Bayındır, Ödemiş ve Menderes’te de biber, kabak, kavun-karpuz, erik hasat edilir.
Kemalpaşa’nın çekirdeksiz üzümü meşhur.
Selçuk incirini de tadan bir daha bir daha alır.
Seferihisar ve Tire taze fasulye ve börülce cenneti.
Malum, enginar da Urla’dan gidiyor ülkenin dört bir yanına.
Yani kent, kendi kendine yetebildiği gibi büyükşehirleri de doyuruyor.
Peki neden fiyatlar İzmir’de de uçtu?
Anlamaya çalışalım.
Etiketi en fazla kabartan gider kalemi nakliye masrafı, büyükşehirlere göre daha az. (Şehirlerarası taşınmadığı için.)
Kaldı ki, denk geldiğim tezgahtaki ürünler en kalitelisinden de değil.
Etiketlerin diline bakalım:
Taze börülce: 100 lira.
Biber: 70 lira. (İstanbul ile aynı fiyata.)
Mürdüm eriği: 150 lira.
3 muzu ise 107 liraya aldım.
Domatesin Yolculuğu: 7 Liradan 100 Liraya
Domatese ayrı bir pencere açalım.
Menemen’den toplandıysa 90 kilometre;
Kınık’tan kasalara koyulduysa 48 kilometre ötede ekildi biçildi. (Dikili- Menemen, Dikili-Kınık)
Tarladan çıkışı en iyi ihtimalle 7 lira.
Döndü dolaştı, el değiştirdi, paketlendi, nakliyesi tamamlandı, halden tezgâha geldi.
Fiyat bir anda kanatlandı.
İzmir’in meşhur domatesi, yine İzmir’de bir manav tezgâhında 100 liradan satılıyor.
Tarım kenti İzmir’de bu etiketler normal mi?
Normal olmadığı ortada.
Adı bilinen ama kendisi bir türlü ortaya çıkmayan aracılar, tüccar mı fiyat katlıyor?Mazota gelen zamlarnedeniyle mi etiket kabarıyor?
Yoksa yazlık bölgenin esnafı, “3 bilemediniz 4 ay iş yapacağım” diye tatilcileri mi kazıklıyor?
Hepsi mi?..
Köylü Milletin Efendisiydi, Borçlusu Oldu
İzmir Kınık’ta yaşayan çiftçi Sefa Köken’in isyanını dinlemişsinizdir, okumuşsunuzdur.
Tam da ben bu yazıyı hazırlarken denk geldim:
“Çok bir şey istemiyoruz. Şu domatesi 20-25 TL’ye satalım demiyoruz. 7,5 - 8 TL verseler yeter. ‘Borcumuzu ödeyeceğiz diyoruz. Araba alacağız, yat alacağız demiyoruz. Ayakta kalıp seneye bir daha ekeceğiz diyoruz.” diye haykırdı.
Çok sayıda çiftçi, “Bir daha ekmeyeceğim.” diyor.
Neden eksinler?
Zarar çok büyük.
Borç kapanmıyor.
Tarım yok oluyor, toprağın efendisi vazgeçiyor…
Kaybedenler ortada: çiftçi ve tüketici.
Arada uçurum yaratarak kazananlarınsa sistemden bir an önce atılması gerekiyor.
Çünkü, sorun yalnızca uçuk fiyat değil.
Sorunun büyüğü ve aşılmazı, sistemin çürümüşlüğü.
Peki ya çözüm ne olmalı?
Uzmanı değilim.
Bu ülkede yaşayan bir vatandaş, tüketici ve yıllardır tarım haberleri yapan bir haberci olarak fikir yürütebilirim:
Genç Cumhuriyet döneminde olduğu gibi üretici kooperatifleri desteklenebilir.
- Hal Yasası, tüm paydaşlarla eksiksiz uygulanabilir.
- Gıda israfına karşı önlem şart.
Denetim artmalı.
Mazot ve gübre için çiftçiye ayrıcalık tanınması hayati.
Ve en önemlisi, gıdaya erişim bir temel insan hakkı olarak tanınmalı.
Çiftçinin hâli böyle, peki ya besicinin?
Tüketici sebze-meyveye mesafeli.
Peki ya kırmızı ete, beyaz ete yanaşabiliyor mu?
Cevabı neredeyse hepimiz biliyoruz.
Kırmızı etin ve kıymanın kilosu markette ortalama 700 TL, dana kuşbaşı 800 TL.
Marketten markete, kasaptan kasaba değişiyor fiyat.
Borsa misali…
Az evvel etiketlerinden bahsettiğim manavın hemen yanında kasap var.
Karşısındaki ve arkasındaki zincir marketlere göre et fiyatı daha uygun.
Çünkü; et kendi çiftliklerinden.
Birkaç etiketten bahsedeyim:
Dana antrikotun kilosu 1.100 lira.
Dana bonfile 1.250 liradan satılıyor.
Kasap köfte ve dana ciğerin etiketi aynı, 700 lira.
Kuzunun ciğeri 50 lira daha pahalı, 750 lira.
Kuzu şiş 1.000, kuzu pirzola 1.200 liradan satılıyor.
Kıyaslamak adına kasap dükkanının hemen karşısındaki zincir markete bir bakayım dedim, ortalama %30 daha pahalıydı.
Yani beterin beteri var.
Tavuk fiyatına da bakalım.
Malum mangalların vazgeçilmezi.
Bir dönem kırmızı ete uzanamayan, beyazına yani tavuğa koşuyordu.
Ancak, tavuk eti de son 1 yılda %100 zamlandı.
Son 2 ayda kanata gelen zam oranı: %16,2.
Teoride böyle, pratikte yani reyonda oran katlanıyor.
Tavuk göğsünün kilosu ortalama 250 lira.
Kanat 400 lira.
Soslanırsa 500 liraya kadar çıkıyor.
Etin Tadını Unutan Ülke: Tarım ve Hayvancılık İflas Etti
Rakamlar da acı gerçek de gün gibi ortada.
Besiciler yıllardır döviz ile alınan ithal samandan dem vuruyor.
Yem, küspe, hayvanlar hastalanmasın diye kullanılan ilaçlar, çoban ücreti, vergiler, faturalar derken;hesap kitap şaştı.
Süt inekleri bir bir kesime gitti.
Danasını otlatamayan sattı.
Yani besici beslemeyi bıraktı.
Hükümet ithal et silahını çekti, çekeli çok da oldu ama bu hamle de fiyatı düşüremedi.
Hayvancılık günden güne ölürken; ülkede bir kesim etin tadını unuttu.
Ve artık şu gerçeği kabul etmek gerekiyor:
Bu, tarım ve hayvancılık politikalarının iflas belgesi.
Yani gerçek çürük elma sistemin ta kendisi.