Hangi gurbetçi doğru söylüyor?

Sosyal medya gurbetçilerin paylaşımları ile doldu.

Kimi, “Almanya’da hayat zor ve pahalı, keşke Türkiye’de yaşasam,” diyor.

Diğeri, “Bakmayın siz o gurbetçi amcaya; bizim Köln’de, Berlin’de, Frankfurt’ta bir elimiz yağda diğer elimiz balda,” minvalinde açıklama yapıyor.

ABD’den market alışverişi paylaşımları geliyor.

Biz kime inanalım?

Sorusunun cevabını Avrupa’da, İngiltere’de aradım.

Bir süredir Londra’dayım.

Kardeşimde misafirim ve burada farkı sosyo-ekonomik çevreden arkadaşlarım var.

Meslektaşlarım ve özel sektörde çalışan arkadaşlarımla, Türklerle konuştum.

Kim doğru söylüyor?

Hadi, bu yazıda onun cevabını arayalım.

Öncelikle Almanya’da yaşayan Türklerin açıklamaları ile başlayalım.

En bilindik sözleri “Orada yabancı, ülkemizde gurbetçiyiz”dir.

Sınırdan geçerken lüks araçlarının içinde mikrofon uzatılan gurbetçi aileler istisnasız “Memleketin kıymetini bilin,” diyorlar.

Birazdan söylediklerini yazacağım ama önce şunu belirtmeliyim:

Ülkemiz cennet. Biz bu cennette cehennemi yaşamak istemiyoruz.

2 ekmek, 2 domates, 2 yumurtaya 200-300 lira ödemek istemiyoruz.

Zaten kimimiz ödeyemiyoruz…

Çocuklarımız daha güzel bir eğitim alsın diye özel okula yollayabilmek istiyoruz.

Başımızı sokacak mümkünse tapulu bir ev istiyoruz.

Tıpkı gurbetçiler gibi lüks araca binmek de hayallerimiz arasında.

Ülkemizde kalmak, ülkemize sahip çıkmak, faydalı olmak amacımız…

Hadi başlayalım, dışı uzaktakileri; içi bizi yakan memleketimiz için kim ne diyor?

Vatan Özlemi Orada, Geçim Derdi Burada

Lüks aracının içinde çizgili tişörtü ile açıklama yapan ve Almanya’da yaşayan gurbetçi bir dayımız hafızalara kazındı.

İlk söz de onun olmalı:

“Orada 11 ay 1 aylık tatil yapabilmemiz için tasarruf etmememiz gerekiyor. Buradaki insanımız her hafta sonu tatilde. Altımızdaki arabanın görüntüsünü fazla düşünmesinler. Ben burada yaşasam daha başka araç sürsem de olurdu. Bizim gibi yurtdışından gelip özlemle toprağa basınca anlaşılır, yüreğimiz cız ediyor. 2. sınıf olarak değerlendiriliyoruz. Çocuk yuvalarında başlıyor, ‘Bu çocuk işçi çocuğu, ileride işçi olsun,’ deniyor. Avrupa’da çarklar böyle. Burada lira, orada euro. Buradaki maaş yerine göre yeter. Herkes ayağını yorganına göre uzatırsa elbette yeter.”

Duygusal değil tamamen realist bir bakış açısıyla yazıyorum. Ne yazık ki, ayağını uzatacak yorganını bile sattı da ekmek alıp karnını doyurdu birileri.

Bu açıklamayı yapan gurbetçinin , direksiyonunda olduğu arabayı alan çıksa, içine benzin koymak ayrı dert.

Kaldı ki dünyada ve Avrupa’da en çok çalışan buna rağmen en az kazanan milletiz.

Memleket hasretine ya da orada görüldüğü iddia edilen muameleye sözüm yok; yaşamadım bilemem ama anlaşılan uzaktan davulun sesi herkese hoş geliyor.

Biriktirilen eurolarla memlekette bir süre rahat yaşanır. Ama o para bitince; işsizlik, enflasyon, adaletsizlik gibi gerçeklerle yüzleşmek kaçınılmaz…

Devam edelim, sırada yine Almanya’dan gelmiş bir kadın var.

O da lüks aracının direksiyonunda röportaj verdi.

“Türkiye’dekiler inşallah vatanımızın kıymetini bilirler. Çok güzel ülkedeyiz. Havası olsun, meyveleri, yaşamı bir bilseniz ah…”

Gerçekten de öyle çok güzel bir ülkede yaşıyoruz. 3 tarafı denizle çevrili eşsiz bir coğrafya. Otel fiyatları uçtu, öyle denize uzaktan bakıyoruz.

“Denizden babam çıksa yerim,” diyen millet 1 kilo balık alamıyor.

Hava bazı yerlerde mis gibi, bazı yerlerde taş ocaklarının, maden ocaklarının tozu toprağı hastalık saçıyor.

Ah o meyveler…

Bu yaz resmen alamadık.

Özellikle de kiraza uzanamadık.

Kilosu 1000 liraydı, şimdi 500 liraya düştü. “Otlanmayın,” yazdı pazarcı. Tanesini 20 liradan verdi.

Euro bozdurana ucuz, TL kazanana pahalı.

Bu yorumlara cevap yine yıllarca Almanya’da yaşayan bir Türk’ten geldi.

O sese de kulak verelim:

“Şu gerçeği söylemem lazım: Ben Frankfurt’ta yaşıyorum, Almanya’nın en pahalı şehirlerinden biri. Bu tarz kişiler bilin ki eğitimsiz, o nedenle kaçak olarak 3 vardiyada çalışıyorlar. Türkiye’ye de emeklilik öncesi giderlerse iş bulup kalamıyorlar. Emekli giderlerse orada rahat yaşarlar. Alman toplumuna entegre olamamış olmalarından bu açıklamalar. Komedi. Burada da resmi tatiller var. Almanya’da hayalini kuramayacakları hayat yaşıyorlar ama dönüp Türkiye’ye vatan millet sevgi hikayesi anlatıyorlar…”

“Almanya’da hayalini kuramayacakları hayat yaşıyorlar.”

Bu söz üzerine başka bir cümle kurmaya da gerek yok.

ABD’den “Et” Mesajı

Hadi bir de okyanus ötesine, ABD’ye uzanalım.

Oradan da “ABD’de ekonomi kötü” diyenlere etli gönderi yapıldı.

Genç Türk bir kadın, paylaştığı videoda ironik biçimde gerçeği yüzümüze çarptı:

“Arkadaşlar bakın Amerika ucuz diyorlar, çok pahalı, et alamıyoruz. Yahu bakın ancak bu kadar et alabiliyoruz, gelmeyin,” diye ellerini kollarını doldurdu.

Aldıkça aldı.

O anları da “Amerika’da ekonomi çöktü.” diyerek paylaştı.

O kadar eti rüyasında bile göremeyenlerin ülkesine önemli bir mesaj verdi.

Hemen rotasını İstanbul Başakşehir’den ABD’ye kıran birinin paylaşımına da bakalım.

İstanbul’da 24 milyon liraya 3+1 daire almaktan vazgeçen bir kişi ABD’de aynı parayla neler yaptığını paylaştı.

35 saniyelik parodi misali kaydı dinlerken ağzımız açık kaldı.

Telefon çalıyor ve arayan İstanbul’daki emlakçı (temsili):

“Ben o parayla ABD’de 2 dönüm arazi içerisinde tripleks bir villa aldım, 3 tane de araba aldım. Aynı zamanda ABD’de yaşayabilmek için de yatırımcı vizesi aldım. Siz o müteahhide ben selam söyleyin,” diyor Abd’ye taşınan Türk.

Hemen araştırdım. Miami, Florida, New York civarı biraz pahalı ama diğer bölgelerde gerçekten de İstanbul’dan çok ama çok daha uygun fiyata şahane evler, pardon villalar, malikaneler var.

Böyle örnek de çok.

Avrupa’nın En Pahalı Kenti Londra, İstanbul’dan Ucuz mu?

Başta da söyledim, Londra’dayım.

Burası yaşam koşulları anlamında Avrupa’nın en pahalı şehri.

Dünyanın ise ikinci en pahalı kenti unvanını henüz yeni kazandı.

Lider Singapur.

Listede Hong Kong, Monako, Zürih, Dubai, New York var.

Gözler İstanbul’u da aradı ama herhalde unutuldu.

Neyse, konuyu dağıtmayayım…

Londra’da kiralar da pek çok Avrupa kentine göre yüksek.

Özellikle de merkezde yaşayanların tabiri ile “uçuk” rakamlar talep ediliyor.

Eğer çalışmadan bir maceraya atılmak üzere gelen varsa işi zor.

Her şeye sıfırdan başlamak burada da kolay değil.

Ama; mesleği olan ya da meslek edinen bir kişi için yaşamak hem burada yaşayan arkadaşlarımın ifadelerine hem de benim gözlemlerime göre çok zor değil.

Daha önce yazdım biliyorsunuz; enflasyon bizde olduğu gibi değil.

4 kişilik ailenin aylık market alışverişi, tüketim alışkanlığına göre 300-700 pound arasında değişiyor.

Çekinmeden restoranlara da girilebiliyor. Biz mesela farklı restoranlarda 4 yetişkin, 2 çocuk; atıştırmalıklar, ana yemek (et, balık ya da şeflerin özel tarifleri), içecekler dahil 70- 130 pound arasında hesap ödedik.

Gelelim eğitime: Ücretsiz

0-3 yaş arasındaki çocuklar için “nursery” yani kreşler var.

Çalışan ailelere, saatlik eğitim desteği veriliyor.

3-4 yaş preschool; devlet, ebeveynlerin her ikisinin çalışıyor olmasına göre 120 saate kadar yine ücretsiz eğitim veriyor.

4 yaşından sonra ilkokulun “reception” sınıfına başlıyor.

Sonrası yine bizdeki devlet okulu mantığı ile işliyor…

Ulaşım masrafı, yaşayanlara yüksek geliyor.

Süreli kartlar avantajlı.

Taksi en pahalı ulaşım aracı kentte, ne yalan söyleyeyim bana yine de aşırı yüksek gelmedi ücretleri.

Yine ister istemez kıyaslıyorum: yalnızca İstanbul’da değil, Türkiye’nin pek çok kentinde taksiye binmeyi unuttu çoğu kişi.

Abonmanlık olmasa otobüs, metro kullanmak da çok zor olmaz mıydı sizce de?

Merkeze biraz uzakta yaşayan arkadaşlarımızın pek çoğu otomobil aldı.

Kıyaslama yapabilmek adına sevdiğim spor orta segment bir aracın fiyatına baktım. Türkiye’de 700 bin ile 1 milyon lira civarında fiyatı.

Burada baktım, 700 pounda da var; daha bakımlı, az kilometreye sahip olanları 1.500 pound.

Şaka gibi ama ortalama 50.000 lira.

Tokat gibi gerçek: Vergi

Şehirde en büyük gider kalemi kira.

Tek başına yaşayanlar genellikle oda kiralıyor.

Oda + banyo + mutfak kullanımı, faturalar dahil yaşanan bölgeye ve odanın fiziki durumuna ve paylaşımlı oda oluşuna göre aylık 500-1.500 pound arasında değişen rakama tekabül ediyor.

(“Merkezde ve iyi durumda odaların aylık kirası 1.000 pounddan aşağı değil.” uyarısı geldi arkadaşlardan)

Dairelerin, villaların kiralarına da bakalım.

Londra merkezde ve yakın mahallelerde para da olsa ev bulmak zor.

Talep çok.

Meşhur Londra çemberinin biraz etrafına yaklaşınca, kuzeye, güneye gidince yaşamanın maliyeti de kirada düşüyor.

Kentte bu yıl kiralara ortalama yüzde 30 zam yapıldı.

Merkezde dairelerin kirası 3.000 pound civarında.

Dairenin durumuna, konumuna, çevresindeki okula talebe göre daha da yükselebiliyor.

Tam merkezde değil fakat metro ile merkeze yakın olan mahallelerde ortalama 2.000-2.500 pound arasında değişen rakamlar var.

Banliyölerde eşyalı tripleks villaların kirası 2.000 pound civarı.

Eşyasız villalar 1.500- 1.750 pounda kiralanıyor.

Elbette şikâyetçi olanlar, hatta “Kira 150 bin lira, İstanbul’dan pahalı,” diyenler de var.

Şu gerçeği vurgulayalım, Londra’da kiralar kazanca göre ciddi anlamda yüksek!

Durum böyle.

Söylenenler, alınanlar, alınamayanlar; sofraya konulan sebze, konulamayan meyve; girilemeyen Ege’nin serin suyu; sahip olunamayan lüks araç; ulaşılabilen orta segment araca konamayan yakıt…

Kim doğru söylüyor?

Kim haklı?

Nerede yaşamak, yaşamaya çalışmak daha kolay?

Karar sizin…

SON DAKİKA HABERLERİ

Damla Turgutlu Soybaş Diğer Yazıları