İnsanlığın Karanlık Haftası
‘Ciğerimiz yandı’ isyanı artık yetmiyor. Bu hafta, göz göre göre yok oluşu izledik.
İnsan hayatı hiçe sayıldı, doğa katledildi, vicdansızlık alkışlandı, utançsa sıradanlaştı.
Yanan ormanlar değil sadece; ahlak, adalet ve akıl da küle döndü.
Baş döndürücü bir haftayı daha geride bıraktık.
Siyaset, ekonomi, artık şaşıramadığımız adaletsizlikler hepsi bir yana; ormanlarımız yandı, içimiz yandı.
Canlarımız gitti, kahrolduk.
Sabotaj, saldırı, aymazlık, dikkatsizlik derken; Türkiye’nin dört bir yanında eksildik.
Yine ne kadar çaresiz kalındığını izledik canlı yayınlarda.
Kahraman itfaiye erleri ve AKUT gönüllüleri nin kullanması gereken “yanmaz-tutuşmaz” kıyafetlerden bahsettik.
Eleştirdikçe ötekileştirildik.
Sonuç: korkunç.
Yeşilden geriye gri kül kaldı.
Sadece bugünümüz değil; geleceğimiz, evlatlarımızın oksijeni, nefesi de çalındı.
‘İnsan’dan utandığımız bir hafta oldu yine.
Ağır ve bir o kadar da sarsıcı gündemin arasında unutulmasın istediğimiz diğer başlıklara bakalım.
Haftanın Z raporunu çıkaralım.
NE KONUŞTUK?
Hatay İskenderun’da Deniz Er Eğitim Alayı’nda temel askerlik eğitimi gören 7 asker, yüksek ateş şikâyetiyle hastaneye götürüldü.
Müdahaleye rağmen, her ikisi de 29 yaşında olan; Muhafız Er Hayrullah Halit Karaman ve İkmal Er Semih Erdoğan şehit oldu.
5 askerin tedavisi devam ediyor.
İlk otopsi raporuna göre:
Askerlerimiz dehidrasyona girdiği, yani aşırı sıvı kaybı yaşadığı anlaşıldı.
Kandaki sodyum dengeleri bozuldu, çoklu organ yetmezliğinden şehit oldular.
Eğitim sırasında askerlerin sıcak havada uzun süre güneşte kalması, yeterli sıvı almamaları ihmal olarak değerlendiriliyor.
Ceza olarak aşırı sıcakta saatlerce bekletildikleri iddiası var.
Milli Savunma Bakanlığı, idari tahkikat başlattı.
2 gencecik vatan evladının ardında gözü yaşlı aileleri kaldı.
Şimdi; başlatılan incelemenin sonucu bekleniyor.
Dört gözle gelecek açıklamayı bekliyoruz.
NEYE ÜZÜLDÜK?
Yangınlar resmen insanlık sınavına döndü.
Bazı gençlerin yaptıklarını görmezden gelmek imkânsız.
Yapılanlar karşısında insanın isyan edesi geliyor.
Bursa’da, genç bir kadın arkasına alev alev yanan ormanı aldı ve klip çekti.
“Yanıyor yanaklarım…” diye başlayan şarkıya eşlik etti.
Paylaşım yaptı.
Gencecik bir kadının bu hareketi karşısında nutkumuz tutuldu.
İnsanlık günden güne ölüyor…
Öyle böyle değil; çok ama çok üzüldük.
NEDEN UTANDIK?
Ormanlar yanarken, ağaçlar küle dönerken, orman canlıları çığlık çığlığa kendini kurtarmaya çalışırken, alevlerle mücadele ederken şehit olanların ardından gözyaşı dökülürken; bir kendini bilmez daha sosyal medya hesabından bir video paylaştı.
Kendini fenomen olarak tanıtan bir kadın “yangın” temalı ‘makyaj videosu’ yayınladı.
“Merhabalar ben itfaiyeci Zehra, az evvel önce bir orman yangınını durdurduktan sonra, yeni ihbar daha geldi…” diye sözlerine başladı.
Görüntü montajlı.
Yüzünde tabiri caizse bir kilo makyaj var.
Hiç ama hiç utanmadan is karası görünümünde boyamış yanaklarını…
Onları ağır fondötenle kapattı.
“Kontür uygulamazsam olmaz, yangın söndürmeye kontürsüz gidilmez.” diyor bir de…
Korkunç ve devamı da var.
“Ormanının içi sıcak olacağı için göz makyajımı sabitliyorum, akmasın.” cümlesini kuruyor.
Dinledikçe insanın sinirden resmen eli ayağı titriyor.
Hanımefendi yaptığınız rezillik olabilir mi?
Hanımefendi çok vicdansızsınız.
Hanımefendi siz insan mısınız?
Belli, yüzü gram kızarmadan yaptı bunu. Ve biz yine başkası adına utandık.
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Gencecik, başarılı bir gencin daha hayallerinin yıkılmasına üzüldük, ama şaşıramadık.
Şaşıramadık çünkü Avrupa’da, ABD’de bizi istemiyor.
Faydalı olsak da istemiyorlar.
Şarkıcılar, sanatçılar, oyuncular yıllardır ret alıyor.
ABD’de yatırım yapan, şirket kuran iş insanları bile kapıdan dönüyor.
Bu defa başarılı bir genç için, umut başka bahara kaldı.
ODTÜ Fizik mezunu, 3.48 ortalama ile mezun olan ve ABD’den doktora programına kabul alan Yunus Emre Sargut’un vize başvurusu reddedildi.
Sargut, “Bütün emeklerim, her şeyim boşa gitti.” dedi.
Emekler hiçe sayıldı.
Hayaller gerçeklere tosladı.
Ve ne yazık ki bu vize reddine şaşıramadık.
NEYE ALIŞTIK?
Dilan Çıtak’ın gereksiz çıkışlarına, ortalığı birbirine katmasına alıştık artık.
Malumunuz, şarkıcı daha önce; uçakta kadın kabin memurlarına bağırıp saldırdı.
Öncesinde yine havalimanında olay çıkarıp karakolluk oldu.
Bu defa da trafiği tehlikeye attı, “dur” ihtarına uymadı.
İddiaya göre polisin üzerine araç sürdü.
Polis silah çekti, araçtan inmesini istedi.
Çıtak dakikalarca direndi, inmedi.
“Ünlü olduğum için üzerime geliyorlar.” diyerek ağladı.
Yetmedi, “Ben İbrahim Tatlıses’in kızıyım” diyerek imtiyaz yaratmak istedi.
Bu arada hanımefendinin babası ile arasının bozuk olduğunu yedi düvel biliyor.
Kaldı ki, bir şarkıcının kızı olmak ayrıcalık sahibi olmak değildir.
Kurallar hepimiz için.
Biri Çıtak’a dur demeli ve elinden tutup acilen psikolojik destek almak üzere kliniğe götürmeli…
NEYE ÖZENDİK?
İtalya’da son 1 yılda 113 kadının öldürülmesi üzerine, cinayetleri bağımsız suç sayan ve failine koşulsuz ömür boyu hapis cezası öngören yasa tasarısı, Senato’da oy birliğiyle kabul edildi.
Yani, yasalaşma yolunda ilk onayı aldı.
Amasız, fakatsız “kadın cinayeti ayrı, özel ve ağır cezalı suç” dendi.
Tüm siyasi kanatlar birleşti.
Başbakan Giorgia Meloni, “Bu güçlü bir hukuki adım.” açıklamasında bulundu.
Ne kadar geç kaldık?
Ne kadar gerideyiz?
Ama hala umut var.
Yapabiliriz.
Yılda 113 kadını kaybeden İtalya harekete geçti.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun verilerine göre; geçen yıl Türkiye’de 421 kadın öldürüldü.
77 kadının ölümü ise kayıtlara “şüpheli ölüm” olarak geçti.
Bu yılın ilk 6 ayında, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 336 kadın hayattan koparıldı.
145 kadının ölümü ise “şüpheli ölüm” olarak kaydedildi.
O kadınlar birilerinin annesi, birilerinin evladı, eşi, dostu, akrabasıydı.
Hayalleri yarım kaldı.
Evlatlar annesiz kaldı.
Arkalarında gözü yaşlı sevdikleri adalet mücadelesinde.
Mum ışığında arıyoruz adaleti.
İtalya’yı acilen örnek almalıyız.
Koruma kararı kâğıt üzerinde kaldığı müddetçe, kadınlar öldürülmeye devam edecek.
Yeter, artık yeter!
KİM DERS ALMADI?
Hepimiz oradaydık, hepimiz şahidiz; görgüsüzlük Dilan Polat ve ailesini deşifre etti.
Cezaevine girdiler.
Polat ve ablası çıkar çıkmaz sosyal medyada görgüsüzce, benzer paylaşımlara devam etti.
Huylu huyundan vazgeçmedi.
Ve yalnız da değiller…
İnsan kendini nasıl olur da över?
Kazancını, malını, mülkünü neden bu kadar gözler önüne serer?
Nasıl bir onaylanma arzusu, beğenilme isteği, nasıl bir “ben de var, sizde yok” çiğliği anlamlandırmak zor.
Ama Polat’ın açtığı yolda, gösterdiği hedefe ilerleyen çok.
Nevra Bilme isimli bir fenomen (hiç tanımıyorum) kına gecesine giderken yolda seyir halindeki aracında taktığı gösterişli altınları sergiledi.
Kalın kelepçeler, hasır bileklikler ve altın kolyelerini sergiledi.
Değirmenin suyu nereden akıyor bir araştırılsa, acaba altından ne çıkar?
İdolünün yaşadıklarından örnek almayan az bilinir fenomen araştırılsın lütfen…
KİMİNLE GURURLANDIK?
Bir kurye, yatağa bağımlı yaşlı kadına götürdüğü yemeğin ücretini almadı.
Aralarında geçen konuşmaları aynen yazıyorum:
“Anne merhabalar, siparişini getirdim. Bu seferlik benden olsun anne, olur mu?”
“Ama hep senden oluyor çocuğum.”
İzlerken boğazıma bir yumru oturdu.
Bu dünya gerçekten böyle güzel kalpli insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor…
NEYE GÜLDÜK?
Son konserlerinde yaşanan “yasak aşk” ifşası nedeniyle, Coldplay’in solisti Chris Martin, ‘kiss cam’ öncesi seyircileri kibar bir dille uyardı:
“Şimdi bazılarınızı büyük ekranda göstereceğiz. O yüzden makyajınızı hâlâ yapmadıysanız, şimdi yapın.”
diyerek güldürdü.
Dinlerken biz de tebessüm ettik.
Haftalardır gündemde.
Dünyanın gözü önünde aldatma ifşa edildi.
Aldatanların utanması dileğiyle diyeceğiz ama CEO Andy Byron, grubu dava açmakla tehdit ediyor:
“Bir şarkı bana ailemi, işimi ve yıllarca inşa ettiğim her şeyimi kaybettirdi.” diyor.
Hayır beyefendi, bir şarkı değil; sadakatsizliğiniz ve karaktersizliğiniz sonucunda bunları yaşıyorsunuz.
Haftayı böyle geçirdik.
Evet, zor zamanlar yakamızı bırakmıyor.
Ama kurtuluş için biz bir yolunu buluruz.
Hep bulduk…