Memleket Raporu: Evlatlar mezarda, vicdanlar uykuda, Meclis tatilde
Yeni hafta, yeni umutlar diye başladığımız haftayı da geride bıraktık.
Meclis tatilde.
Ama siyasi saha hareketli.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanının Kürt ve Alevi yardımcıları olsun” çıkışını konuştuk.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Beyaz Toroslar–Ak Toroslar” söylemi ve hakkında soruşturma başlatılması da siyasi gündemin ilk sıralarındaydı.
Ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, muhalefet liderleriyle “süreç” görüşmesi yaptı.
Komisyon için çalışma tam gaz.
Dem Parti’den Chp’ye komisyon daveti var.
Siyasetin gündemi yaz gibi sıcak.
Ve yine, yeniden ormanlar yandı, derinden sarsan can kayıpları yaşandı.
Görevi başında şehit oldu orman işçileri ve AKUT gönüllüleri.
Olmuyor, ders alınmıyor.
Gereken önlemi alan zaten yok.
Bir “yangın uçağı yetersiz” türküsü tutturuldu gidiyor.
Alın o zaman!
İş cinayeti bu!
Küle dönen ormanlardan sıçrayan ateş bazı evlere kor gibi düştü.
Gözü yaşlı evlatlar babalarının tabutu başında ağlıyor, anneler ağıt yaktı.
Ekonomiden de bahsedelim, malum; çarklar güçlükle dönüyor.
Merkez Bankası faizi 3 puan indirdi.
Bu, 4,5 ayın ardından ilk…
Elimizi neye atsak ateş pahası.
Altın da yine kendi rekorunu kırdı.
Ardından düşüşe geçti.
Yatırımcısının yüzü güldü.
Dolar da ufak ufak yükselişteydi.
Tüm bunların dışında; yine hayatta kalabilmek için mücadele verdik.
Yoğun gündemin arasında yeteri kadar konuşulamayan, geri planda kalan, konuşulmasın istenen ne varsa onlara bakacağız.
NE KONUŞTUK?
Daha ömrünün baharına bile varamadan; 15 yaşında hayattan koparıldı Mattia Ahmet Minguzzi.
Pırıl pırıl bir evlat, İstanbul Kadıköy’de herkesin gözleri önünde öldürüldü.
Vicdanı olanı yasa boğdu.
Arkasında gözü yaşlı annesi, babası, ailesi, sevdikleri kaldı.
6 ay oldu; katiller defalarca hâkim karşısına çıktı.
Dosyalar birleşiyor, karar çıkmıyor.
Aile, hatta ailenin avukatı da ölümle tehdit edildi, ediliyor.
Katil çocukların bir suç örgütüne üye oldukları savunuluyor.
Anne Yasemin Minguzzi, “6 aydır neler yaşadığımı bilmiyorsunuz” dedi, oturma eylemi başlattı. Kamuoyu şimdi “suça sürüklenen çocuk” kavramını tartışıyor.
SSÇ, Çocuk Koruma Kanunu (No. 5395) ve Türk Ceza Kanunu çerçevesinde düzenlenmiş.
Suçun faili olan çocuğu “cezalandırılması gereken fail” değil, “korunması gereken birey” olarak gören bir yaklaşıma sahip.
Anne Minguzzi “6 aydır yasa değişikliği yapılmıyor, hâlâ çocuklar öldürülüyor” diye ses yükseltti.
Bilinçli işlenen cinayetlerin cezası ağır olmalı diyor özetle.
Ancak kamuoyunda tersi görüş de hâkim.
Örneğin; kimileri, anayasal hakkını savunmak üzere sokağa çıkan, eylem yapan çocukların da o yasa kapsamında ağır ceza alabileceği endişesini taşıyor.
Saraçhane eylemlerinde yaşandığı gibi…
Bazı hukukçular da “suça sürüklenen çocuklar mağdurdur, bu kafanıza yatmasa da gerçek budur.” diyor.
Belli ki, hukukçular başta olmak üzere tüm paydaşlar bir araya gelmeli ve bir çalışma yapmalı.
Kamuoyu aydınlatılmalı.
Tüm bunların ışığında acılı anneden kalbe dokunacak bir söz, bir soru daha geldi:
“Ben uyuyamıyorum, evlat acısı ne demek biliyor musunuz?”
İnsanın sınanmadığı şeyi bilmesi pek mümkün değil.
Ve ne yazık ki ülkemizde tüm evlatlar dualara emanet…
CEBİMİZİ NE YAKTI?
Hangi tezgâhın önünde dursak, hangi vitrine baksak, elimizi neye uzatsak ateş pahası ama, yeme-içme sektöründe kantarın topuzu iyice kaçtı.
Fiyat algısı yerle bir.
Malzemeye mi, lezzete mi, oturduğumuz sandalyeye, masaya mı, manzaraya mı; neye ücret ödediğimiz belli değil.
Adisyonlar karmakarışık.
Bir genç, tatil bölgesinde yediği Caprese Sandviç’in fotoğrafını paylaştı.
İçinde mozzarella, domates, yeşillik ve pesto sos var.
“Şuna 1000 TL ödedim, köyde anneannem yapsa yemem” notuyla paylaştı.
Köyde anneannelerimiz daha doğal, güzel malzemelerle hazırlar, o ayrı konu ama, şöyle bir araştırdım, maliyeti en fazla 70 lira.
Gerçekten çok yazık.
Buna o fiyatı ödeyen müşteri muhtemelen bir kez daha o adresi tercih etmeyecek.
Sandviçi o fiyata satan esnaf da sonra “müşteri yok” diye isyan edecek.
Bu döngü böyle devam edecek.
Değişmesi için önce ahlak kuralları çerçevesinde esnaflık yapılmalı ve sırf sosyal medya hesabından paylaşım yapabilmek adına o mekânlara giden gençlerin düşünce yapıları değişmeli.
NEDEN UTANDIK?
Ne yazık ki son iki haftadır utandıran görüntüler esnaftan geliyor.
Hatırlayacaksınız, geçen hafta sattığı karpuz tatlı olsun diye içine meyve suyu döken pazarcıdan bahsetmiştik.
Bu kez sahte safran yapıp satanları görünce utandık.
Safran çok kıymetli bir bitki.
Türkiye’de de malum, Safranbolu’da yetiştiriliyor ve satılıyor.
Yemeklere lezzet katıyor, özellikle de pilavda kullanılıyor.
Çayı da şifalı.
Genellikle minik kavanozlarda satılıyor.
Kilosu 300 bin liraya dayanınca sahtesi yapılır oldu.
Mısır püskülünü kırmızı sprey boyayla boyayan ve satanlar yakalandı.
Sağlık dolandırıcıları için caydırıcı cezalar şart.
Umarım bedelini öderler.
NEYE ŞAŞIRDIK?
6 ayda ceza rekoru kırıldı.
Bu yıl için yıllık ceza geliri hedefi yaklaşık 245,4 milyar liraydı.
İlk 6 ayda 921 milyar liraya ulaşıldı.
Yani, 6 ayda yıllık hedefin 3,5 katına ulaşıldı.
Başı trafik cezaları çekiyor elbette: 69,8 milyar.
Bayramlarda kurulan pusular hâlâ birçok yerde.
Trafik cezalarını da sırasıyla vergi, yargısal ve idari para cezaları izledi.
Özetle; ağır fatura her zamanki gibi vatandaşa kesildi.
Şaşırdık mı?
Hayır.
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Ankara’yı gezen bir turist gözlemlerini paylaştı.
Dünya da o mesajları okudu, izledi.
Başkente giden turist, “Ankara’yı çok sevdim ama insanlar biraz mutsuz görünüyor. Sokakta yürürken gülümsemeyi unutmuş gibiler…” dedi.
Söyledikleri şaşırttı mı? Hayır.
Şu ana kadar yazdıklarım bağlamında bu gözlemin ne kadar doğru olduğunu anlayabiliriz.
Milletin yüzü bu şartlarda nasıl gülebilir?
NEYE SEVİNDİK?
Haberi okuyunca derin bir nefes aldık.
Derin bir nefes aldı milyonlarca kadın…
Mahkeme, eşine “çok yiyorsun” diyerek hakaret eden ve evden kovan erkeği tam kusurlu buldu.
7 bin 500 lira nafaka ve 15 bin lira tazminat ödemesine karar verildi.
Bu karara gerçekten çok ama çok sevindik.
Umarım emsal olur.
Umarım bu zorbalık son bulur.
Çok değil, daha geçen ay çeşitli zorbalıklar nedeniyle hayatını kaybeden fenomen Nihal Candan’ı konuştuk.
Bu yaklaşım psikolojiyi bozuyor.
Yetersizlik ve beğenilmeme hissi depresyonu tetikliyor.
Kadınların kendini beğendirmekten ziyade sevdirmek adına can verdiğinden bahsettik.
Hayat zaten zor, çok zor.
Bir de gelip geçici olan dış güzellik için zorbalanmak hiç ama hiç adil değil.
Özetle; bu karar yerinde ve çok ama çok sevindirici.
KİMLERLE GURURLANDIK?
Tartışmaların gölgesinde LGS ve YKS sonuçları, yerleşme telaşı var.
Ama hakkıyla, adil şekilde başarılı olan evlatlarımız da bir yandan göğsümüzü kabarttı.
Gaziantep’te sınıf öğretmenliği yapan annenin iki çocuğu YKS ve LGS birincisi oldu.
YKS birincisi Ahmet Eren Özyurtseven ve kardeşi LGS birincisi Kerim Özyurtseven’i gönülden tebrik ediyorum.
Onları yetiştiren anne babalarını da alkışlıyorum.
Başarıları daim olsun.
Kendi imkânları ile çalıp çabalayan, aldıkları sonuçlar içinde önce öğretmenlerine teşekkür eden iki güzel genç ile gururlandık…
Ve Bengisu Avcı.
Daha 29 yaşında.
Genç ve bir o kadar da başarılı.
Türkiye’nin açık su yüzmede yetiştirdiği en başarılı sporculardan biri.
2 yıl önce, İngiltere ve Fransa arasındaki Manş Denizi’ni yüzerek geçen ilk Türk kadını oldu.
13 derece suda, zorlu parkuru 15 saat 14 dakikada tamamladı.
Ve bu kez, Galler'in Bangor kentinden başlayarak Kuzey Kanalı’nı yüzerek geçti.
Britanya’ya ulaştı.
Yalnızca 10 saat 48 dakikada turu tamamladı.
Bu Türkiye rekoru.
Ve Ocean Seven – Okyanus Yedilisi’nin serisinin altıncısını tamamladı.
Hedefe adeta kulaç atıyor.
Gururlanmamak mümkün değil.
Her dalganın onu biraz daha ileri taşıması umuduyla…
KİME HAK VERDİK?
Sosyal medyada “esnaf kan ağlıyor” başlığıyla bir video paylaşım rekoru kırdı.
Viral oldu.
Taş fırının önünde bir usta koca bir kıymalı pide pişirdi.
Dilimledi.
O dilimlerin her biri, maliyetteki bir gider kalemiydi.
Böldükçe anlattı; sırasıyla; personel, malzeme, kira, elektrik-su, vergi gideri diye devam etti.
Patronuna “Orhancım” diye seslenen usta, son olarak da pidenin son parçasını, küçücük bir uç kısmını “sana kalan bu” diyerek dükkân sahibine uzattı.
İzahı var aslında ama mizahı daha da çarpıcı olmuş.
Esnafın ellerine sağlık, onların kazandığı, tüketicinin de uygun fiyata karnını doyurabileceği günlerin hasretiyle…
Hak verdik!
NEYE GÜLDÜK?
“Davulun sesi uzaktan hoş gelir” demiş atalarımız.
Ne de güzel, ne de doğru söylemiş.
Almanya’da yaşayan bir Türk’ün paylaşımı hafta boyunca farklı mecralarda çok konuşuldu, çok tartışıldı.
Aynen şunları söyledi:
“Almanya’ya geleli 2 sene oldu. Lüks otomobilimi aldım, bahçeli evimi aldım. Her gün et, mangal… Ne için çalıştığımı bilmiyorum, hayat çok sıkıcı. Türkiye’de olsam bir hedefim olurdu.”
Ah be güzel kardeşim…
Türkiye’de olsan muhtemelen aç kalmamak gibi bir hedefin olurdu.
Gözümüz yok malında, ama çalışarak 2 yılda ne ev, ne araba alabilirdin.
O eti mangala muhtemelen hiç koyamazdın.
Derdi güzelmiş kardeşimizin: can sıkıntısı, hedef belirleyememek.
Dışı onu, içi yaşayanı yakan memleketimize faydalı olmayı hedefleyebilir mesela.
Ne diyelim, o bizi güldürdü. Allah da onu güldürsün, hedefsiz bırakmasın…
Özetle:
Yine sustuklarımız, duyduklarımızdan çoktu.
Yine yaşadıklarımız, anlatabildiklerimize sığmadı.
Umut hep var; ama zor zamanlar bir türlü yakamızı bırakmıyor.
Bu ülkede yanan ormanı söndürmek için çabalayanlar canından oluyor.
Bu topraklarda adalet, hâlâ bir annenin uykusuz gecelerinde aranıyor…