Ödev mi, kriz mi?

Sorumlulukla tanışan bir çocuk, çoğu zaman gözyaşı ve şaşkınlıkla karşı karşıya kalıyor; ya da tam tersi aşırıya kaçıyor. Mesele, denge kurabilmekte.

Sosyal medyada paylaşım rekoru kıran, çok konuşulan ve tartışılan iki görüntü var.

Biri uzaktan, Çin’den.

Diğeri ise bizden.

Başrolde 2 çocuk…

Konu: ödev.

Önce Çin diyelim…

11 yaşındaki Liang Liang, 14 saat aralıksız ödev yaparak hiperventilasyon sendromu geçirdi.

Belirtileri şöyle: baş dönmesi, uyuşma, nefes darlığı.

Tedavi edildi.

Hızla iyileşti.

Ve ülkede benzer 30’dan fazla vaka görüldü.

Çinli çocukların kendilerinden geçercesine ödev bilincine sahip olduklarını görmüş olduk. Ne yalan söyleyeyim üzüldüm.

Çalışma Masasında Gözyaşı

Bizde ise durum şöyle:

Birinci sınıfa başlayalı dört gün olmuş bir çocuk… Ödev masasında ağlıyor, kalemi fırlatıyor, kelimelerle öfkesini dışa vuruyor. “Bu ne, bu ne, bu ne…” diye haykırıyor. “Tamam, burayı yaptım, içim rahat ama bu ne?” diye annesine soruyor. Sorarken de bir sayfa daha ödevi olduğunu gösteriyor.

“İnsanı zorlamayın, zorluyorsunuz ama, yorgunum” diye ağlamaya başlıyor.

Anne çaresizce “Sadece bitir, tamam mı?” diyor, ama sesinde endişe ve yorgunluk var. Çocuğun gözyaşları, kelimelerden daha net anlatıyor: “Ben zorlanıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum.”

Milyonlarca kişiye çok tanıdık geldi.

Eminim birçok evde de çeşitli versiyonları sahnede…

Bu ödev meselesi çok tartışmalı.

Malum, çocuklara eskisi kadar çok ödev verilmiyor.

Fakat, ilkokul özellikle de birinci sınıf çocukları için kısacık ödevler bile eziyet oluyor.

Günün sonunda en çok yorulan da veliler oluyor.

Ama yapmak zorundalar.

Öğrenmek zorundalar.

Öğretmenlerin de hem öğretimin aksamaması hem de disiplin, kurallara uyma, sorumluluk bilinci ve daha birçok açıdan ev ödevi ile öğrenciyi eğitmesi şart.

Tahammülsüz Nesil mi, Aşırı Yüklenilen Çocuklar mı?

Asıl sorular şöyle olmalı: Bu görüntü ve bu çocuk bize ne anlatmak istiyor?

Eğitim itibarsızlaşıyor mu?

Instagram ebeveynliği eğitimi nasıl etkiliyor?

Çocukların ilgisi neden bu denli kısaldı?

Odaklanamayan öğrenci nasıl öğrenecek?

Eğitimin önemini kavratamadığımız çocuklar, nasıl yarının çalışkan, verimli, başarılı gençleri olacak?

Bu görüntüyü izleyenlerin yorumları da değişken.

Çocuk haklı diyen de oldu, ödevler anne-babaların yoruyor diyen de…

Ve çocuğu şımarık bulanlar da var.

Bana kalırsa bu, toplumsal ve eğitimsel krizimizin bir yansıması.

Bu görüntünün bize ne anlattığını; İlkokul Rehberlik Koordinatörü Aleyna Pulat’a sordum.

Cevabı:

“İlkokula başlayan çocuk için dünya bir anda değişiyor. Dün daha çok oyun oynarken, bir anda sıralar, ödevler, kurallar, öğretmen otoritesiyle tanışıyor. Bu çok büyük bir geçiş süreci. Çocuk bu süreçte ağlayabilir, ödevi ağır gelebilir, ‘hayat çok zor’ diyebilir. Bunlar aslında gelişimsel olarak normal tepkiler.” oldu.

Şimdi bu yorum eşliğinde çocuklarımız neden gözyaşına sığınır oldu, onu irdeleyelim…

Yorgun Bir Toplum, Yorgun Çocuklar

Hepimizin malumu, her gün daha da kötüye gitmek suretiyle; eğitim sistemimiz yıllardır zedeleniyor.

Öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırıldı, sosyal medya ebeveynleri ve çocukları etkiledi.

Ama mesele yalnızca sistemsel değil: Biz yorgunuz. Milletçe yorgunuz.

Ekonomik kaygılar, sosyal baskılar, sürekli bir telaş içindeyiz. Çocuklar bu yorgunluğa, kaygıya, belirsizliğe maruz kalıyor. Onların da sabrı tükeniyor, tahammül seviyesi düşüyor.

Tüm bunlarla etkileşimli olarak; son yıllarda dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, dürtüsel hassasiyet çok erken yaşta kendini gösterir ve adeta yayılır oldu.

Tablet ve bilgisayarlar, gereğinden fazla ödüller, zorbalıklar çocukların ilgisini ödevden çekiyor. Dengesiz beslenme, az uyku ve yeterli hareket eksikliği de odaklanmayı zorlaştırıyor.

Asıl Soru: Şımarıklık mı, Yorgunluk mu? Öğrenci-Ödev İlişkisinde Kim Haklı?

Eğitimci Pulat, 3 farklı cevap verdi.

Çocuğun penceresinden bakarak şu şekilde değerlendiriyor:

Ödev bir dağ gibi görünebilir. Onun dünyasında oyun, keşif, eğlence ön planda; sorumluluk duygusu yavaş yavaş gelişiyor. O yüzden ‘çok zor’ diye ağlaması aslında dramatik değil, gelişimsel olarak anlaşılır bir tepki. Yani çocuk da duygularında haklı. Ama sorumluluklarını tamamen reddetmek de uzun vadede sağlıklı değil.

Her zaman olduğu gibi, aileye düşen görev büyük. Okulda kurulan sistem, düzen, disiplin aile tarafından desteklenmezse eksik kalıyor. Ancak bu noktada da dikkat edilmesi gerekenler var. “Aile bazen baskıyı artırabiliyor. ‘Ağlama, yapman lazım’ gibi sözler çocuğun yükünü hafifletmek yerine daha da ağırlaştırıyor. Dolayısıyla aile de hem haklı hem riskli bir noktada duruyor.”

Ve eğitimci boyutu.

Pulat:

“Öğretmenin amacı çocuklara öğrenmeyi öğretmek, sorumluluk vermek, onları hayata hazırlamak. Disiplin ve ödev bunun bir parçası. Ama öğretmen bazen her çocuğun evdeki koşullarını, duygusal kapasitesini tam göremiyor. Yöntemde esnek olmayınca çocukta sıkışma hissi doğabiliyor.”

Cevaplardan anlaşılacağı üzere; herkes sorumlu ve herkesin haklılık payı var.

Çözüm işbirliğinde.

Öğretmen beklentiyi dengeli kurmalı, aile baskı yerine destek vermeli, çocuk da küçük adımlarla sorumluluğu öğrenmeli.

Velilerin Ödev İmtihanı

Milyonların ortak derdi bu: veliler ödev mesaisinde.

Peki, doğru adımlar ne?

Pulat: “Öncelik, iletişim kurulmalı. İkinci adım, ödevlerin birlikte planlanması. Arada verilen kısa molalar önemli. Bir sonraki adım küçük hedefler ve ödül olabilir. Başarıda dinlenme gibi. Duygusal destek sağlamak da başarısızlık korkusunu azaltacaktır.Çalışma ortamını düzenlemek, tutarlılık ve sabır da altın kurallar.”

Başarıları takdir etmek de motivasyonu artıracaktır.

Özetle; ödevin kendisi de, o ödevi yaptırabilmek de, çocukların psikolojisini bozmadan, okuldan-eğitimden soğutmadan ilerlemek de; kaygı ve stressiz bir aile hayatı da ülkemizde çok ama çok zor.

Bu küçük uygulamalar, bilgiler ve el birliği ile aşabiliriz. Neleri aşmadık ki?

İşte gerçek sınav bu!

SON DAKİKA HABERLERİ

Damla Turgutlu Soybaş Diğer Yazıları