Sınavlar, maaşlar ve umutlar: Eğitimde derin çıkmaz
Açıklanan LGS sonuçları bomba etkisi yarattı.
719 öğrencinin 500 tam puan alması, LGS tarihinde bir ilk.
Muhalefet “şaibe” iddiasında bulundu.
Meclis’in gündemine taşındı.
Muharrem İnce “LGS’den pis kokular geliyor” dedi. MEB suç duyurusunda bulundu.
Eğitimin gündemi karışık.
Öğrenci ve velilerin de gündemi yoğun.
Ama, bu yazıda öğretmenlerin sesine kulak vereceğiz.
“Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.”
Geçmişten günümüze gelen bir sözü hatırlayalım. Gerçekten de öyle; bilgi birikimlerini, tüm ışıklarını öğrencilerine aktarıyorlar.
Kendileri ise günden güne tükeniyor…
Oysa, 2025 yılı itibarıyla eğitim bütçemiz 2 trilyon 186 milyon lira.
Bu yıl da yine merkezi yönetim bütçesinde en fazla kaynağın ayrıldığı bakanlık.
Durum böyleyken, öğretmenler neden mağdur?
Diplomalı, İşsiz, Umutsuz: Türkiye’de Öğretmen Olmak
“Hocam, sizin için öngördüğümüz ücret 10 bin TL.”
Öngörülen bu.
Bir eğitim kurumunun “görüp de utanmadığı” ücret bu.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan videoda bir öğretmen, iş görüşmesinde yaşadığı durumu anlattı.
Özel bir eğitim kurumu yöneticisi, uzun uzun kaç şubeleri olduğunu, kaç öğrenciye eğitim verdiklerini anlattıktan sonra, maaş teklifine sıra geldiğinde şu cümleyi kurdu:
“Hocam, ilk başta sizin için öngördüğümüz ücret 10 bin TL.”
Yazıyı kaleme almamı tetikleyen bu paylaşım. Çaresiz bırakılan bir öğretmenin isyanı oldu.
Ve bu cümle aslında sadece bir maaş teklifi değil; bu ülkenin eğitim emekçilerine reva gördüğü değerin çarpıcı bir özeti.
Üstelik, bu cümleyi kuran da öğrenci yetiştiriyor, duyup yutkunan da…
Artık, Türkiye’de öğretmenlik sadece bir meslek değil;
Geçimle sınanan, atanmayla ertelenen, kirayla çarpışan, yaz tatilinde bile gelirden mahrum bırakılan bir hayatta kalma biçimi.
Bir tür dayanıklılık yarışması.
• Sözleşmeli öğretmen yaz boyu ücret almıyor.
• Özel okul öğretmenlerinin çoğu kadrosuz, haftalık ders saatiyle ücretlendiriliyor.
• Kamuda çalışan öğretmen ise, enflasyon karşısında her gün biraz daha küçülen bir maaşa bakarak “Kira mı ödeyeyim, çocuk mu büyüteyim, karnımı mı doyurayım, yoksa kitap mı alayım?” diye düşünüyor.
Yani bir çocuğa geleceği öğretiyor ama kendisine ve ailesine bugünü yaşatamıyor.
Diplomalı İşsizler: Atanamayan Öğretmenler
Bir de hiç atanamayanlar var.
Diplomayla yıllarca bekleyen, mülakatla elenen, KPSS puanıyla oyalananlar…
Onları bazen Ankara’da bakanlık önünde eylemde görüyoruz, bazen de farklı bir ilde hak ararken, bazen çarşıdan pazardan ses yükseltirken…
Günün sonunda paylarına “biraz daha sabır” düşüyor.
Peki, öğretmenler neyin sınavını veriyor?
Bugün Türkiye’de yaklaşık 1,17 milyon aktif öğretmen var.
Atanamayan sayısı 500 bine dayandı.
“Mülakat kalkacak” vaadiyle beklediler.
Sonuç: hüsran…
Öğretmen maaşlarına da bakalım:
Kadrolu öğretmenlerin aldığı ücret, son zamla 52.500–70.000 TL arasında değişiyor.
Özel okul öğretmenlerinin hali harap.
Maaş ortalama 30–40 bin TL, hatta daha da aşağısı…
Oysa, büyükşehirlerde tek bir oda kiralamak 15 bin liradan başlıyor.
40 bin liradan aşağıya 2+1 kiralık daire bulmak neredeyse imkânsız.
Ulaşım, faturalar, kişisel ihtiyaçlar derken geriye hiçbir şey kalmıyor.
Kitap alamayan öğretmen nasıl öğretsin?
Karnını doyuramayan biri, hangi motivasyonla nasıl gelecek inşa etsin?
“Öğretmene değer vermeyen, kendi geleceğine ihanet eder.”
Başta da söyledim, mücadeledeler.
Öğretmenlik mezunu olup da mesleğini yapamayanlar ülkesi burası.
Kasiyer, kurye, pazarcı, inşaat işçisi olarak görüyoruz onları.
Sözleri açık ama duyan, gören yok.
Peki ama, bir ülke öğretmenine yatırım yapmadan kalkınabilir mi?
Öğretmeni yoksul olan bir ülkenin öğrencisi güçlü, umutlu, donanımlı hale gelebilir mi?
Öğretmenlerin emeğini görünür kılmak, maddi ve sosyal güvencelerini artırmak gerekmez mi?
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay’la konuştuk.
Bir öğretmene teklif edilen 10 bin lira maaş, onun da canını çok yakmış…
“10 bin TL maaş teklif etmek; onları açlığa, borca ve umutsuzluğa mahkûm etmektir.
Kamusal hizmeti yerine getirmeyenler öğretmenleri patronların önüne atmıştır.
Bu tablonun sorumlusu siyasi iktidardır.
Bu mesele sadece para değil, saygı meselesidir.”
İtibardan Tasarruf Olmaz Ama Eğitimden Olur mu?
Biz milletçe “İtibardan tasarruf olmaz” sözünü çok duyduk, onu bir iyice öğrendik.
Ama eğitimden tasarrufu bir türlü kabul edemedik.
Etmemeliyiz de…
Şimdi memura zam geldi.
Maaşı arttı diye sevinen öğretmen de, tıpkı her birimiz gibi, zammın ertesi gününde markette iki katına çıkmış fiyatlarla karşılaşıyor.
“Öğretmenler ek iş yapmak zorunda kalıyor.”
Kendisi de bir eğitimci olan Özbay vurguluyor:
“Öğretmene değer vermeyen bir toplum, kendi geleceğine ihanet ediyor demektir.
Ne yazık ki bugün öğretmenler; hem kamu hem özel sektörde değersizleştiriliyor, geçinemiyor, mesleklerinden soğuyorlar.
Kimisi ek iş yapmak zorunda kalıyor, kimisi mesleği bırakmayı düşünüyor.
Öncelikle bu adaletsiz düzenin farkına varmalı ve sesimizi yükseltmeliyiz.”
Bize Düşen Görevler Bunlar. Peki, Ya Yetkililere?
Görünen köy kılavuz istemiyor.
• Öğretmen maaşları enflasyon karşısında insanca yaşam düzeyine göre yeniden belirlenmeli.
• Tüm öğretmenlerin kadrolu ve güvenceli çalışmasını sağlamak zor ama hayal olmasa gerek…
• En azından özel okul öğretmenleri için asgari standart belirlenmeli.
• Ve atama sistemi… Artık gerçekten adil olunmalı.
Özbay bir noktaya daha parmak bastı:
“Özel eğitim kurumları, öğretmenleri sadece maliyet kalemi olarak görmekten vazgeçmeli, taban maaş uygulaması hayata geçirilmelidir.
Devlet, öğretmen emeğini sömüren kurumları denetlemeli, öğretmenlik mesleğinin itibarını koruyacak yasal düzenlemeleri hayata geçirmelidir.”
Eğitim şart.
Çocuklarımız için, geleceğimiz için hep birlikte
öğretmenlerimize destek vermeliyiz.
O halde, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e atfedilen bir söz ile
bitirelim:
“Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.”