Tarımda sistemsel çöküş: Çarşı pazarda sessizlik

Geçen sabah, uluslararası basında bir haber gördüm ve bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Haber şu: İsviçre Alpleri’nde yetiştirilen inekler, piyasaya sunulmayan meyve ve sebzelerle besleniyor. Bu ürünler, görünüm gibi nedenlerle rafa ulaşamasa da besin değeri bakımından oldukça zengin.

Devamı da var.

Ama benim için bu kadarı yetti.

Biz ise bol pestisitli, çeşit çeşit tarım ilaçlı sebzeyi meyveyi alıyoruz.

Daha doğrusu alamıyoruz.

Elin İsviçresi’ndeki inek kadar sağlıklı beslenemiyoruz.

Ve gerçek anlamda soframızda gıda değil, çaresizlik büyüyor.

Bu işin bir boyutu.

Diğer boyutta ise; ekip biçip kazanamayan çiftçi ve sebzeyi meyveyi alıp sofrasına koyamayan tüketici var.

Cepler cayır cayır yanıyor.

Herkes dertli.

Ülke ekonomisindeki çalkantılar, döviz kurundaki artış ve üretim maliyetlerindeki yükseliş, alım gücünü eritiyor.

Piyasada en ulaşılır diye bilinen gıda ürünleri bile artık lüks oldu.

Enflasyon sarmalında, emekli, işçi, mavi hatta beyaz yakalı herkes sofrasında aynı yoksunluğu hissediyor.

Üretici kaybetti, tüketici isyanda

Yıllardır haberini yaparım şahidim, çiftçi çok ama çok ses yükseltti.

Fide, toprak bakımı, işçi yevmiyesi, ilaç masrafı, faturalar ama en çok da mazot bellerini büktü.

Domatesleri asfalta döktüler, patatesleri dere yataklarına…

Ellerine pankart alıp eylem yaptılar.

Jandarmayla karşı karşıya geldiler.

Her türlü yolu denediler.

Kaybettiler.

Üstelik yalnızca üreten köylü yani toprağın efendisi değil biz de kaybettik.

Durup dururken insanın aklına yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Avrupa’da bolluk yok, sebzeyi meyveyi tane ile alıyorlar” sözü geliyor.

Avrupa yaşam da yeme-içme de minimal.

Yani aslında, onlar ‘ziyan etmemek’ adına tercih ediyorlar.

Ama, biz alamıyoruz.

Kıskanılan Avrupa, taneyle alıyor; biz ise tezgaha bile yaklaşamıyoruz.

O yüzden kirazın bile tanesi 20 lira.

Yarım karpuz satılırdı, düştü dilim karpuza

Zaten hem TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) hem de İTO (İstanbul Ticaret Odası) verilerine göre; tarım ürünleri üretici fiyat endeksinde son yılların rekoru kırıldı.

Haziran ayında İstanbul’un zam şampiyonu kiraz.

Hadi, şimdi etiketlerle acı gerçeğe bakalım…

Pazar tezgahına düşen yıldırım: Meyve

Yazın ortasındayız.

Mevsim meyvelerine hâlâ hasretiz.

Doya doya yiyebilen az, az da olsa sofraya alıp koyabilen sayılı.

Uzaktan bakan çok.

Bu benim İstanbul Sarıyer’deki semt pazarından gözlemim.

Öğle saatinde hem alışveriş hem de etiket kontrolü amacıyla gittiğim pazardaki durumu anlatayım.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Pazarcıları ilk kez bu denli mutsuz ve çaresiz gördüm.

Çarşının eski halinden eser yok.

Bunu yalnızca kalabalık olmadığı için söylemiyorum.

Ses yok, nefes yok.

Esnaf müşterinin gözünün içine bakıyor.

Bir bakışla tezgaha yanaşıp yanaşmayacağını anlıyor.

Geçelim etiketlere.

Pazarın şampiyonu kirazla başlayalım. Kiraz fiyatı ile aylardır zirvede.

Bin liradan satıldığını da gördük.

Biraz bollaşınca da fiyat 500 liraya düştü.

Düştü yazarken garipsiyor insan.

Kirazın 500 lira oluşu = fiyatın düşmesi.

Adeta kara komedi!

Tanesi de malum 10-20 lira.

Satamadığı için çoğu pazarcı almıyor.

Koca semt pazarında yalnızca dört tezgahta rastladım kiraza.

Bir tezgahta etiketsizdi…

Aslında o tezgahta hiçbir meyve için yazılmış bir etiket yoktu.

Çünkü; fiyatı gören bakıp geçiyor.

Yanaşmak cesaret istiyor.

Belli ki pazarcılar müşteri kaçmasın diye etiket koymuyor.

Nerede Bu Etiketler?

Armutta da karta yazılmış bir rakam yok.

Yok çünkü; sabah 400, akşam 300 liradan satılıyor.

Yumuşayan, bozulmaya yüz tutan sebze meyvenin fiyatı akşam pazarında biraz düşüyor.

Yine de tüketicinin gücü alıp, sofrasına koymaya yetmiyor.

Papaz erik de tezgahta.

Artık son yeşil erik bunlar.

Üzerinde 200 lira yazılı.

Çilek de Aydın’dan.

Kokulu, yaklaşınca mis gibi…

Çileğin de kilosu 200 lira.

İzmir çekirdeksiz üzüm ise 150 liradan satılıyor.

Reçel Hayali Başka Yaza Kaldı

Şeftali ve kayısı.

Temmuz ayının meyveleri.

Kızardılar, daha da tatlandılar.

Hatta etikette “bal gibi” yazıyor.

Kayısı 150, şeftali ise 200 lira.

Vişnenin de bir kilosu 200 liradan satılıyor.

Şimdi tam da tezgahlardan en lezzetlileri toplanır, şeker ile kaynatılır; güneşte pişirilir, reçel yapılırdı.

Ya da marmelat.

Bunlar zahmetli gelirse, en azında meyvesuyu olarak kaynatılırdı.

-di’li geçmiş zaman kullanıyorum, çünkü artık yalnızca bir hayal…

Bu yaz reçel kavanozları da boş kaldı.

Çiftçinin Karpuzla İmtihanı

Biliyorsunuz Adana’da karpuz sıcaktan çatladı, tarlada kaldı.

Sağlam olanlar da toplanamadı.

Çünkü işçi yevmiyesi o karpuzlar satıldıktan sonra kalacak paradan daha fazla…

Çiftçinin hesabı kitabı şaştı.

Zarar büyük.

İsyan ettiler.

İsyan edince de suçlandılar.

Tarlada fiyatı 2 liraya kadar geriledi.

Borcu çok, gönlü bir o kadar zengin çiftçi bedava dağıtmaya başladı.

Kamyona yükleyip hale götüren de oldu.

Okumuşsunuzdur haberi, görmüşsünüzdür muhakkak ama ben hatırlatayım.

Toplatıp, kamyona malını yükleyen çiftçi; halde satamayınca malını yere döktü.

Bakanlık da hemen harekete geçti.

Karşılığı rekor ceza.

Durum gerçekten içler acısı…

Zarar ettiren, küçük şehirde ücretsiz verilen, yere atılan karpuzun kilosu büyükşehirde 20 lira.

Ülkemizde üretici ile tüketici arasındaki bu uçurum, hem çiftçiyi hem de vatandaşı çaresiz bırakıyor.

Mevsiminde Meyve Alamamak: Tarım Ülkesi Paradoksu

Farkındaysanız 150 liradan daha ucuza yaz meyvesi yok pazarda.

İnsan yazarken utanıyor.

Mevsiminde bu fiyatlar…

Tarım ülkesinde yaşayan bir millet; sebzenin meyvenin en uygun fiyata satıldığı yerde pazarda 150 liradan daha uyguna meyve bulamıyor, alamıyor.

Yeşillik fiyatlarına da bakalım.

Kıvırcık, taze soğan, maydanoz, tere, roka ortalama 50 lira.

Maydanoz biraz daha uygun fiyattan 30 liradan satılıyor.

Ama çok uzun zamandır onun da demetinde fark var.

Demetler küçüldü.

Salata malzemesi almak en kolayı pazarda.

Domates ve salatalıktan da bahsedelim; 60–40 lira…

Üzerine bir limon sıkayım derseniz işte onun fiyatı yüksek, 150 lira…

Sebzede “Lüks” Dönemi

Patlıcan ve kabak fiyatı düştü tezgahlarda.

Kalitesine göre 30–50 lira arasında satılıyor bir kilosu.

Fakat, taze barbunya alayım diyen 200 lira ödemek zorunda.

Yalova’nın fasulyesi ise 150 liradan satılıyor.

Tatlı bahçe köy biberi 70; sivri olanı ise iki katı fiyata, 150 liradan etiketli.

Enginarın tanesi 40 lira.

Sepetin hemen üzerinde de “kredi kartı geçerlidir” yazıyor.

Bamya Zengin Yemeği Oldu

Ve sebzenin zam şampiyonu: Bamya.

Seveninden çok sevmeyeni var gibi; ama artık seven de sevmeyen de almıyor, alamıyor.

Bir kilo bamya tezgahta 250 lira.

Yani o burun kıvrılan, beğenilmeyen bamya artık lüks oldu.

Zengin yemeği de diyebiliriz.

Yahu bu pazardan hiç mi uygun fiyatlı bir şey alınamaz?

Alınabilir.

Patatesin 3 kilosu 100 lira.

Soğanın ise 4 kilosu o fiyata…

Ben ne aldım?

Biraz meyve, bolca yeşillik, taze sebze; hepsi: 1.200 lira

Sonuç itibarıyla; çiftçiye de, pazarcıya da, tüketiciye de yazık oluyor.

Hem de çok yazık oluyor…

Ne zaman sorunun sadece üretimde değil, yönetimde, politikada ve planlamada da olduğunu anlarız; ne vakit acil bir önlem planını hayata geçiririz, işte o zaman hepimiz sebzemizi, meyvemizi afiyetle ve doya doya yeriz.

SON DAKİKA HABERLERİ

Damla Turgutlu Soybaş Diğer Yazıları