Bir sabah uyanırsın... Perdeden sızan ışık bile umutsuzdur. Radyoda ajans: zam, kriz, protesto. Kahvaltıya oturmadan miden bulanır. Ve sonra Fenerbahçe oynar.
Memleket karanlık. Elektrikler değil, umutlar kesik. Havanın değil, insanın boğucu olduğu bir iklimdeyiz. Ve o boğulmanın tam ortasında, Fenerbahçe var. Aynı bu ülke gibi… Aydınlığı göz kamaştırıcı, karanlığı dipsiz bir kuyu.
Fenerbahçe, memleketin aynasıdır. İkisi de ne zaman ayağa kalksa, sokakta bir çocuğun topa ilk dokunuşunda umut başlar. Ne zaman diz çökse, herkes sırtını döner, pencereyi kapatır.
♦♦♦♦♦
Kayserispor maçında alınan bir puan değil mesele. Kaybedilen şey puan değil; akıl, inanç ve irade. Sanki film şeridi gibi. Baştan sona yanlış bir kurgu, eksik oyuncular, kötü reji.
Mourinho, rakipten çok kendine yenildi. Oyuncu tercihiyle, oyun anlayışıyla, kenardaki ifadesiz yüzüyle. Evet, dünya futbolunun tanrıları arasında sayılır ama Fenerbahçe onun tapınağı değil.
Bir hoca düşünün, savunucuları ondan daha çok savaşıyor. Kendisini korumaya tenezzül etmeyen bir komutanla, hangi savaş kazanılır? Sahada gömlek kolunu sıvamayan adamdan, biz forma ıslatmasını bekliyoruz. Olmaz. Olmuyor da.
Ama kabahati sadece Mourinho’ya yazmak, kitaptan sadece önsözü okumaktır. Asıl hikâye başka yerde.
♦♦♦♦♦
Bir başkan düşünün: En çok oyu almış, en büyük umutlarla gelmiş. 2018'deki seçimden sonraki sevinç tufanı koptuğunda, sanki Fenerbahçe çağ atlayacaktı.
Ama ne oldu? Üç kongre daha geçti. Her hocayı denemiş. Her tarzı denemiş. Her krizi yaşamış. Herkes gitmiş, o kalmış. Ve kalan, sadece başarısızlık olmuş.
Ali Koç, bu kulübün evladı olabilir. Ama artık bu evladı, büyüdüğü eve zarar veriyor.
Fenerbahçe, sekiz yılda bir kupa bile kazanamamış bir başkanı hala omuzluyorsa, bu omuzlar sadece güçsüz değil, aynı zamanda hissizdir.
♦♦♦♦♦
Koç, yola “düzeni yıkacağım” diye çıktı, sonra o düzenin gardiyanı oldu.
Oysa bu camia yıkılmaz sanılanı yıkan bir camiadır. Ama şimdi, kendi içindeki korkaklarla boğuşuyor.
Başkan adayı olmaya cesaret edemeyen 'büyük Fenerbahçeliler', tarih sizi not ediyor.
Korkuyorlar. Rakipten değil, Ali Koç’tan. İddiası olan herkes, tribünde sessiz. Kalem tutması gereken eller, cebinde.
♦♦♦♦♦
Oysa tarih size bir fırsat veriyor. Ya bu kulübe sahip çıkarsınız ya da yarın bir gün, kulübün kapısında “satılık” tabelası görürsünüz.
Çok övündüğünüz o "Yıkılmayan Son Kale"… Gerçekten kale mi, yoksa deniz esintisinde çöken bir kumdan yığın mı, şimdi belli olacak.
Unutmayın: Bazı kaleler yıkılmaz, çünkü düşman girmeye tenezzül etmez.
Ama içerden çöküyorsa? İşte o zaman, ne çimen kalır ne forma ne arma.
♦♦♦♦♦
Fenerbahçe, kendi enkazında boğulmadan önce birinin ses vermesi gerek. Yoksa bir sabah, Fenerbahçe diye bir kulüp kalmadığını fark edeceksiniz.
Ve bunu ilk fark edenler, onu en çok sevenler olacak.
Ama unutmayın:
Kendi içinden yeniden doğmayı başaramayan hiçbir camia, düşmanı tarafından kurtarılamaz.