Bir ülke düşünün. Akıl terazisi kırılmış, adalet terazisinin kefesi haraç mezat satılmış. Kafka yaşasaydı, sanırım postacı olurdu; en azından mektup taşımak bu coğrafyada adalet taşımaktan kolaydır.
Sabah kalkıyorsun, bir belediye başkanını daha götürmüşler, akşam oluyor, yapay zekaya soruşturma açılmış.
Televizyon ekranlarında kapkara bir örtü var, ama kara örtüyü biz çekmiyoruz, başkaları da çekmiyor; ekran, kendi kendine kararıyor.
Açlık gırtlağa kadar gelmiş, işsizlik, borç, sefalet damarda geziyor ama gündemi yetişip tutmak mümkün değil.
Bir yangın çıkıyor, ciğerimiz tutuşuyor, ormanlar yanıyor, yanacak yer kalmayınca yangın “kontrol altına alındı” diye duyuruluyor. Ve hiçbir şey olmamış gibi unutulup, başka gündemlere geçiliyor.
♦♦♦♦♦
Bütün bu cehennemin ortasında, ülkede futbol transferi konuşuluyor.
Victor Osimhen’e 75 milyon euro peşinde koşturanlar, Jhon Duran’a verilen “bir hayli fazla” paranın bile tadını çıkaramadan yeni isimler kovalayanlar, Beşiktaş’ın “batıyoruz” derken Orkun Kökçü’ye 30 milyon euro bağlaması…
Sadece para konuşuyoruz, çünkü başka hiçbir şeye kulak vermek istemiyoruz.
Zygmunt Bauman, “Akışkan Modernite”de der ki: “İnsanların gözleri başka yere çevrilmişken yapılan kötülüklerin hesabını sormak en zorudur.”
Bu ülkede herkes gözünü başka yere çeviriyor.
Hesap soracak akıl, tatile gitmiş. Mali müşavir çok, vicdan müfettişi yok.
Ortalık yanarken, insanlar “bu sene kimi alıyoruz” diye kavga ediyor.
Bir yanda işsiz babalar çocuklarına defter alamazken, diğer yanda akşam kahvehanelerde “forvet gelirse şampiyon oluruz” hesapları.
Bu kadar mı umursamaz olunur? Demek olunuyor.
♦♦♦♦♦
BİZİM KULÜPLERİMİZ NE YAPIYOR?
Bakın, ben de gazeteciyim, ben de bu memleketin tozunda yürüyüp haber kovalıyorum.
Transfer haberi ararken, Brezilya basınında bir haber çıktı önüme, durdum. Durmak zorunda kaldım.
Alt lig takımlarından Perolas Negras, 2023’ten beri attıkları her gol için 100 fidan dikiyormuş.
18 bin ağaç dikmişler, projeyi okul çocuklarına, kulüp çalışanlarına, köylüye kadar yaymışlar.
Hatta yarı açık cezaevindeki mahkumlar da bu işte çalışmış; ağaç dikmiş, maaş almış, meslek öğrenmiş, üç gün çalışınca bir gün cezası kısalmış.
Ağaç dikmek, ormanı korumak, havayı temizlemek, toprağı tutmak... Bunları mahkumlar yapıyor, kulüpler yapıyor, öğretmenler yapıyor.
Bizim kulüplerimiz ne yapıyor? Instagram’a yeni transferin kolajını atıyor. Havaalanında gelen oyuncuya “Reis” diye bağırıp 'story' atıyor.
Sonra “kulübün borcu var, TFF batsın” diye tweet atıyor.
♦♦♦♦♦
DİKİLİ BİR AĞACINIZ OLSUN İSTEMEZ MİSİNİZ?
Bir dakika durup düşünelim: Geçen sezon Süper Lig’de 1004 gol atılmış.
Her gole 100 fidan dikilseydi, bu ülkede 100 bin ağaç dikilmiş olacaktı.
O 100 bin ağaç belki yanacak ormanlara yetişemeyecekti ama, hiç değilse bu ülkenin çocuklarına bir umut, bir nefes kalacaktı.
Paranızda gözümüz yok, kime kaç milyon euro veriyorsanız verin.
Ama bir gün, o milyonların almadığı huzuru, bir fidanın gölgesinde bulacaksınız.
Hiç olmazsa, bu ülkede dikili bir ağacınız olsun istemez misiniz?
Üstelik bunun PR’ı bile en kral transferinizden daha büyük ses getirir, marka değeri dilinizden düşmüyor ya, alın size marka değeri.
Kafka burada yaşasaydı postacı olurdu dedim ya... Belki de ağaç dikmeye giderdi.
Çünkü bu ülkede bazen susmak, bazen de bir ağaç korumak devrimdir.
♦♦♦♦♦
ATTIĞINIZ EN İYİ GOL OLSUN!
Türkiye Futbol Federasyonu, kulüpler, bakanlıklar bir araya gelip her gole 100 fidan projesi başlatsa, belki de futbol dediğimiz o koca gürültüyü ilk defa bir işe yarar hale getiririz.
Sahada kavga yerine ağaç dikmeyi konuşmak, belki de “büyük bir topçunun transfer haberinden” çok daha büyük bir haberdir.
Bazen bir gol, bir kupadan daha fazlasıdır. Bazen bir fidan, milyon Euro'lardan daha kıymetlidir. Bazen de ülkene bir ağaç dikmek, attığın en iyi goldür.
Ve inanın, bu ülke, o ağaçlar için size dua eder. Bir gün herkes susar, ağaçlar konuşur. Ve o gün geldiğinde, o ağaçların gölgesine herkes muhtaç kalır.
Bu yazıyı, orman kokusu almadığımız günlerin utancı için, yanacak yer kalmadığı için biten yangınların külleri için, ve belki bir gün bu memlekete insan gibi yaşamanın yakıştığını hatırlayalım diye yazıyorum.
Çünkü belki de, bu ülkenin dikili bir ağacı olursa, bir gün akıl terazisi de yeniden dengede durur.