Bu hafta, gözümüzü açtığımızda bile uyanamadığımız bir kabus gibi geçti.
Siyasetin gündemi çok ağır.
Chp İstanbul İl Kongresi iptal edildi, başkan Özgür Çelik ve ekibi görevden alındı. Chp’li Gürsel Tekin mahkeme kararı ile il başkanlığına atandı.
Art arda gelen açıklamalar yüksek perdeden oldu.
Çelik, “Halkın evi teslim alınamaz.” dedi.
Tekin, “Ev sahibiyim.” diye cevap verdi.
Genel başkan Özgür Özel, “Kararı tanımıyoruz.” çıkışını yaptı.
Özel, Tekin’e görüşmek için bir randevu vermeyeceğini de söyledi.
Ve başvuru yapıldı YSK toplandı.
Mahkemenin bu kararı vermesi hukuka aykırı mı?
Süreç nasıl işleyecek?
Ve en önemlisi de bu karar kurultay davasını nasıl etkiler?
Akıllardaki sorular böyleyken; Ankara’daki mahkeme, İstanbul’dan dosyaları istedi.
Mutlak butlan kararı çıkarsa kimse şaşırmayacak.
Ve Chp lideri Özel, bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi.
“Ben istifa edeyim, adayımız da İmamoğlu olmasın ama sen 2 Kasım’da sandığı getir.” dedi.
Başta da söyledim siyasetin gündemi alev alev.
Chp il yönetiminin görevden alınmasının ardından borsa da altüst oldu.
Düşüş sert.
Altın ve gümüşten ise çifte rekor geldi.
Sarı maden değerine değer kattı.
Son bir kaç aydır daha da parlayan gümüş; 14 yılın zirvesine çıktı.
Tüik enflasyon rakamlarını açıkladı.
Ağustos ayında %2,04, yıllık %32,95.
Tüik’in hesabı yine çarşıya pazara uymadı.
Uçan etiketi yakalamak için ipteki cambaz misali mücadele ettik, ediyoruz.
Dünya resmen ateşten bir top.
ABD Başkanı Trump dokunanı yakıyor.
Kendisini, bir hamburgercide servis yaparken görenler oldu.
Dünya yanıyorken o hamburgerin yanına kızarmış patates, içecek ve sosları ekledi, paket hazırladı.
Sonra da golf oynamaya gitti.
Bu arada Rusya, dünyanın en huzursuz ülkesi seçildi.
Bitmeyen hesap kitap ve savaş varken nasıl huzurlu olunabilir ki?
En huzurlu ülke yine değişmedi tam 17’nci kez İzlanda oldu.
Biz kaçıncı sıradayız?
Tahmin ettiğiniz gibi; mutsuzluğun kıyısında mutluluktan uzağız.
Türkiye 163 ülke arasında, 146’ncı sırada.
Tüm bunların dışında neler yaşandı?
Neleri yeterince konuşamadık?
Cebimizi neyin fiyatı yaktı?
Neden utandık?
Z raporunu çıkaralım.
NE KONUŞTUK?
Yaklaşık 20 milyon öğrenci Pazartesi sabahı sırasına oturacak.
Ama, veliler perişan.
Milli eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “ Ne kayıt ücreti ne bağış var.” dedi.
Oysa durum tersi.
Asgari ücretin 22 bin 104 lira olduğu bir ülkede ; 25-30-40 hatta İstanbul’un bazı ilçelerinde velilerden 100 bin lira bağış istendiği iddiaları var.
Taksit yapan okul yönetimlerinin de olduğu konuşuluyor.
Veliler bu paraları nasıl ödeyebilir?
Ödemeyenlerin kayıtlarının silindiği de iddia edildi.
Kim, hangi hakla bir çocuğun eğitim hakkını elinden alabiliyor?
Hangi vicdana sığıyor?
Öğretmenleri, müdürleri; okul yönetimlerini bu hale getiren sistem neden yok olmuyor?
Çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimize neden hem kendi hakları hem de okul için gereken sermaye verilmiyor?
Oysa; hazineden en çok bütçenin ayrıldığı bakanlık Milli Eğitim Bakanlığı.
Bakan, yüksek tondan “Kayıt ücreti, bağış yok.” derken tüm bunları bilmiyor mu?
Duymazdan, görmezden mi geliyor?
Öğretmenleri para istemek, velileri ödemek zorunda bırakan; “parası olmayana eğitim de yok.” korkunçluğunu yaşatanlara yazıklar olsun.
Çocuklarımız geleceğimiz.
Geleceğimizi de bugünden yok edenlere ne desek az…
CEBİMİZİ NE YAKTI?
İstisnasız her şey.
Okul ihtiyaçları hala tamamlanamadı. Aileler bütçeyi denkleştirmekte zorlandı.
Çarşı pazar ateş pahası.
Tezgaha dokunan yandı.
Dışarıda yemek yemek zaten mazide kaldı.
Ama bu hafta lord sayesinde, hamburgeri de ne kadar pahalıya tükettiğimizi bir kez daha anlamış olduk.
İngiliz Lordlar Kamarası üyelerinden Lord Rami Ranger, Antalya Havalimanı’ndaki fiyatlara isyan etti “İngiltere’ye pahalı diyenler buraya gelsin! Lüks gibi…”Paylaşımını yaptı, menüyü fotoğrafladı.
Biz yazınca inanmayan olduysa; buyurun lord da aynı fikirde 🙂
Biz alıştık lordum, gülü sevip mecburen dikenine katlanıyoruz.
Enflasyon karşısında, temel gıdaya erişim bu denli güçken; ayakta ve hayatta kalmaya gayret ediyoruz.
Londra’ya sevgilerle…
NEDEN ÜZÜLDÜK?
Bilirsiniz gün sonlarında pazarlar toplanırken, elde kalan, zarar görmüş sebze meyve bırakılır.
Çöp olur yani.
İhtiyaç sahipleri de mecburen o sebzeye meyveye uzanır.
Kimileri için bu durum çok ama çok zor.
Tam da bu nedenle hava kararınca ortaya çıkarlar.
Daha doğrusu çıkarlardı demek gerekiyor.
Artık; cepler öyle bir yanıyor, karınlar öyle aç ki, bu kez Gaziantep’te çok sayıda kişi; hava aydınlıkken, aynı anda, tezgahta kalan üzümleri topladı.
Aralarında çocuklar da vardı.
Hiç bir çocuk, rızkı için can havliyle meyve toplamayı, kaptığını poşete atmaya çalışmayı hak etmiyor.
Bu durumu hiç ama hiç kimsenin yaşamamasını istiyoruz, gerçekten üzücü.
Coğrafyanın olduğu kadar, ekonomi politikalarının da kader olduğunu bir kez daha gördük.
NEDEN KORKTUK?
Çocuklar canından olacak diye korktuk. Koca bir adam, otomobilinin arka koltuğuna 5 çocuk oturttu; direksiyonu da yine bir çocuğa bıraktı.
Otoyola çıktılar.
Direksiyondaki tahminen 10-11 yaşlarındaki çocuk gaza bastı.
Kadranda 146 km hız görülünce de arabayı kullanan çocuğun ensesine tokat attı, bağırdı.
Bu nasıl bir cahillik?
Bu nasıl bir aymazlık?
Baba mı? Ağabey mi bilemem ama örnek alınmayacak bir kişi.
Hem çocukların hem de o yolu kullanan diğer sürücülerin, yolcuların, ailelerin canını tehlikeye attı.
İşte bunlar hep eğitimsizlikten.
İşte bunlar hep cezasızlıktan.
NEDEN UTANDIK?
Memlekette kimileri için ‘başkaları adına utanmak’ ata sporu oldu resmen. Bu kez bir galerici, sattığı aracın deposundaki benzini, 5 litrelik boş su şişesine doldurdu ve “Kimse fark etmeden…” notu ile paylaştı.
Yeter artık.
Dolandırıcılık meslek oldu.
Utanmadan da paylaşıyorlar.
Etkileşim için mi yapılıyor çözemedim ama sonuçta hak yemeye teşvik ediliyor.
Kötü örnek olunuyor.
Çalıyor.
Utanç verici derken Gaziantep’ten haber geldi.
Bir kasapta kıyma makinesine kurulan düzenek tespit edildi. Makineye koyulan et, diğer odadan uzatılan boru aracılığı ile çalınıyor ve bozuk, kokuşmuş etten ne olduğu belli olmayan karışımlar satılıyordu.
Vicdansızlık.
Hırsızlık.
Pes!
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Ne yazık ki, dolandırıcılığın her türüne alıştık. Şaşıramıyoruz da…
Antalya’da bir kişi, bir araç beğendi; satın almak için de sahibi ile anlaştı.
2014 model diye aldığı otomobilin; önü 2013, arkası 2015 model çıktı.
Bu da resmen modifiye edilmiş dolandırıcılık.
Şaşırmadık, şaşıramadık.
Bu haber sosyal medyada da paylaşılınca mizahi bakış açısı ile yazılmış yorumlar da geldi.
Biri “Ortalama 2014 işte. Dürüst esnafa alışık değil bu millet.” yazdı.
Okurken kahkaha atma garantili.
KİMİNLE GURUR DUYDUK
Her şeye rağmen, şairin dediği gibi: “Dünyayı güzellik kurtaracak.”
Ve bu dünya onca kötülüğe, adaletsizliğe rağmen güzel kalplerin yüzü suyu hurmetine dönüyor.
Yemek taşıyan ve zamanla yarışan bir kuryenin paylaşımı ile gururlandık, umutlandık bu hafta.
Kurye, yanlış durakta inen bir görme engelli vatandaşı evine kadar götürdüğü anları, “Kusura bakmayın siparişiniz gecikti ama görmezden gelemezdim, insanlığımdan utanırdım.” notu ile paylaştı.
İnsanlığına sağlık kardeşim.
Gurur duyduk.
Her hafta böyle.
Fırtına gibi geçiyor.
Sarsıyor.
Zorluyor.
Bazen gülümsetiyor.
Sıra geldi yine yeni haftadan beklentiye.
Umuda…
Ancak, son 2 haftadır elim bir türlü yazmaya varmıyor.
Aklıma; Hilal, Hira, Narin, Rojin, Müslüme, Rabia Naz, Sıla bebek, yenidoğan çetesinin soldurduğu hayatlar, erkekler tarafından hayattan koparılan kadınlar geliyor.
Hani unutursak kalbimiz kurayacaktı?
Unuttuk.
Ateş yine düştüğü yerde kaldı, düştüğü yeri yaktı.
Yeni hafta adalet getirsin!