‘Yeni hafta güzellik getirsin’ diye başladığımız bir haftada daha “yardım çığlıkları” diye haykırdık.
Günler, mücadele ile geçti.
Diploma krizi derinleşti.
Derinleştikçe çirkinleşti.
Hâlâ tam anlamıyla içimize su serpecek bir gelişme olmadı.
Daha neler neler yapıldı, kimlerin hakkına girildi, başımıza ne gelecek bilemiyoruz.
CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun CHP’den istifa edip AKP’ye katılması siyaset gündemine bomba gibi düştü.
Beraberinde götürdükleri de oldu.
Neden?
Nasıl?
Her şey konuşuldu.
CHP cephesinden ateş püskürtüldü, Aydınlı seçmen ikiye bölündü.
İddiaya göre, Akp kanadında hoş karşılamayanlar da var.
Çerçioğlu “Siyasi etik gereği ayrıldım” dedi.
Bu meseleyi yeni haftada da uzun uzun konuşacağız.
Özel, “İBB borsası” iddiası için somut adım attı.
AKP’li avukat Mücahit Birinci’nin, tutuklu iş insanı Murat Kapki‘ye “İftira at, 2 milyon dolar ver, serbest kal” dediğini açıkladı.
Kapki, Birinci’den şikâyetçi oldu.
Soruşturma açıldı.
Ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Belediyelere yönelik soruşturmaların bir an evvel tamamlanması önceliğimiz olmalıdır” dedi.
Takvim olarak da adli tatilin bitişini işaret etti.
Bu açıklamalar Bahçeli’den ‘adalet çıkışı’ olarak yorumlandı.
Fakat tam da bir gün sonra İBB’ye yönelik bir operasyon daha gerçekleşti.
Cuma sabahı da gördük, tam gaz devam ediyor.
Resmen siyaset arenasında kroşeler bir sağdan bir soldan geldi.
Peki tüm bunların dışında neler yaşandı?
Önemli meselemiz geçim; geçinebildik mi?
Atlamamamız gereken hayatın içinden diğer meselelere de bakalım.
Z Raporunu çıkaralım.
NE KONUŞTUK?
Malumun ilamını gördük, yaşadık, biliyoruz, bilmeye devam edeceğiz ama ne yapmıyoruz; önlem almıyoruz.
Deprem kuşağındayız.
Ülkenin dört bir yanında fay hattı var.
Çok can kaybettik.
Memleketin bir yanı yıkık dökük Hatay hâlâ ayağa kalkamamışken; son sarsıntı Balıkesir Sındırgı‘da yaşandı.
6.1’lik deprem Balıkesir, İzmir, Çanakkale ve İstanbul’da da hissedildi.
1 kişi hayatını kaybetti.
Manisa Gördes’te ise bu depremin ardından, Kobaklar Camii’nde inceleme yapmak isteyen bir kişi, üzerine malzeme düşmesi sonucunda canından oldu.
Yine canımız yandı, yine yüreğimiz ağzımıza geldi.
Deprem uzmanları, profesörler “Faylar tetiklendi” dedi.
Karşıt görüşte olanlar da var ama sonuç açık: Depreme hazır değiliz.
Özellikle de İstanbul hiç ama hiç hazır değil.
Bu gidişle olamayacak da.
Ve yangınlar.
Osmaniye’deki yangını söndürmeye giden 23 yaşındaki bir orman işçisi hayatını kaybetti.
Çanakkale’de ise yangın söndürüldükçe, kıvılcım bir başka noktadan alevlendi.
Çok sayıda ev küle döndü, havadan ve karadan tahliyeler gerçekleşti.
Mersin günlerdir yanıyor.
Ormanlar, orman canlıları, evler, araçlar, tarlalar, ahırlar yandı ve bir milletin artık takati kalmadı.
Korkunç tablo ortada: Ağaçlar yok oluyor, geleceğimiz soluyor.
Göz göre göre!
CEBİMİZİ NE YAKTI?
Yani cevap gerçekten de istisnasız her şey.
Ama bu hafta en çok limonu konuştuk.
Kilosu 200 lira.
Tanesi 26 lira civarında.
“Limon da stok bitti” açıklamaları da var.
Yani kötü günler geçti, daha kötüleri kapıda.
Ne diyelim, sarmanın boynu bükük, salatalar öksüz kalacak.
Limonata mı?
O hayal…
NEYE ŞAŞIRAMADIK?
Sosyal medyada bir paylaşıma denk geldim. Şaşıramadım.
Paylaşım şu: 2018 yılında bilindik hamburgercilerden birinde 2 köfteli yani 2 katlı hamburger 13 lira 95 kuruşken; aynı burger şimdi 345 lira.
Fiyat, yaklaşık 25’e katlanmış.
Peki ya maaşlar?
Maaşlar da yerinde saymadı ama, enflasyon zamları yuttu.
Bu farka da şaşırmadık.
NEDEN UTANDIK?
Dürüstlük, vicdan herkeste yok ne yazık ki.
Kimilerimizin payına da başkaları adına utanmak düşüyor.
Oysa yine aynı kimilerimiz “Esnafın hâli içler acısı” diye dertleniyoruz da…
Fakat son dönemde; kavuna meyve suyu döken mi dersiniz, çürük domatesi poşete atan mı…
Yine hak yiyen bir pazarcı görüntülendi.
Üstelik o anları da “Kimse görmeden” başlığı ile sosyal medya hesaplarına yükledi.
Görüntüde müşteri salatalık seçiyor ve uzatıyor, pazarcı tartıyor; tarttıkça da içinden birkaç tanesini geri alıp tezgâhın kenarına koyuyor.
Alenen dolandırıcılık yapıyor.
Tabii insan bunu hem yapar hem de kendini ifşa eder mi diye düşünmemek elde değil.
Hepsinin bir kurgu olması umuduyla utandık.
NEDEN BIKTIK?
Tatil için memleketine gelen bazı gurbetçilerin açıklamalarından, paylaşımlarından artık bıktık.
Davulun sesi uzaktan çok hoş sanırım.
Bir gurbetçi, “Euro bozdurup hayatımı yaşıyorum, insanlar çalışırsa bizim gibi hayatını yaşar. Buradakilere bakıyorum, hepsi geziyor, o zaman herkes ‘ekonomi kötü’ der tabii.” diyor.
Gerçek şu: O gezerken dolaşırken görülenlerin çoğu işsiz.
Nefes almak için dışarı çıkıyorlar.
Çünkü evde kaldıkça psikolojileri bozuluyor, hatta ne yazık ki bazıları geçinemediği için depresyona girip yaşamına son veriyor.
“Tuvalet temizliyorum” demiş röportajda; ben geçen yıl 80 yaşındaki bir ninemizin karnını doyurabilmek için “Temizlik yaparım, merdiven silerim, tuvalet yıkarım, bana iş bulun” diye ağlayarak verdiği röportajın haberini yazdım.
Öğretmenler ek iş yapıyor.
İşçi bir baba akşam da taksiye çıkıyor.
Bozdurup bozdurup harcamak için, tatil yapmak için değil.
Çocuklarının karnını doyurmak, kirayı ödeyebilmek, hayatta kalabilmek için.
Bıktık artık bu bu tarz konuşmalardan.
Bir de böyle konuşup memleketten ayrılırken, kurallara uymadıkları için ödemek zorunda oldukları cezalardan da muaf olmak isteyen gurbetçiler var.
Kurallara uymak neden bu kadar zor geldi?
Nasıl?
Gerçekler acı mı?
KİME HAK VERDİK?
Zaman zaman yazılarda değiniyorum.
Dünyaevine girmek gerçekten maddi anlamda cesaret işi.
Hatırlarsınız, yazdım; gelin saçı ve makyajında serbest ücretlendirme var.
Bir gelin adayı fiyat aldı.
30 bin lira denilince (birçok yere göre fiyat makul) kolları sıvadı.
Kendi kendine hazırlandı.
Hak verdik.
Gençlere mutluluklar.
KİMİNLE GURURLANDIK?
Yine bir kadın, koca yürekli bir anne ile gururlandık.
Genç bir çift, annelerine ufak bir oyun oynadı.
Gelin otururken eşi “Su getir” diye çıkışıyor.
İşte tam o anda annesi yani kayınvalide açıyor ağzını, yumuyor gözünü.
“Nasıl böyle davranırsın?” diye oğluna karşı gelinini savunuyor.
Anne gibi anne.
Kayınvalide gibi kayınvalide ile gururlandık.
Yalnızca kadınlara değil, kimse kimseye böyle davranmamalı.
NEYE SEVİNDİK?
Bir afiş gördüm, gözüm parladı.
Zeytinli Rock Festivali bu yıl İstanbul Kilyos’ta.
Hemen baktım kimler, hangi gruplar var diye; üniversite yıllarımda sıkı takip ettiğim ve çok sevdiğim sanatçıları gördüm.
Selda Bağcan, Yeni Türkü, Duman, Pentagram, Feridun Düzagaç, Emre Aydın, Cem Adrian konser verecek isimler arasında.
Müzik ruhun gıdasıysa ve her birimiz ağır gündem altında ezildiysek, ruhumuzu beslemenin, psikolojiyi düzeltmenin yolu diye düşünürken; bir başka güzel haber geldi.
Bize bazı şeyleri Sil Baştan başlatacak;
Mayın Tarlası’nda aşk için cesaretle nasıl yürünür hatırlatacak.
Bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı “Vazgeçtim Dünyadan”ı hep bir ağızfan tekrar ettirecek.
Şebnem Ferah.
Kalbimize nasıl dokundu o anlamlı sözleri ile; o yumuşacık ve bir o kadar da güçlü, güzel sesi ile.
Ferah, sahneye dönme kararı aldı.
Z kuşağı bilmez, “old”lar bayrakları astı.
Az da olsa güzel şeyler de oluyor bu hayatta.
Sevinmemek mümkün mü?
Özetle:
Haftanın muhasebesini yaparken, yorgun düşüyor insan.
Ama, şu içimizdeki umut yok mu..?
Yine sıkı sıkı çekiştiriyor.
Ne diyelim; yeni hafta güzellikleri getirsin…