Bilim dünyasından genelde iyi haber vermeyi severiz ama gelen haberlerin hepsi değil. Journal of Democracy dergisinde “Demokrasinin dayanıklılık miti” isimli bir makale yayınlandı. Ben yine Türkiye için acaba makaleden ne çıkartırım hevesiyle yazıyı ele aldım.
Makalede Brezilya’dan Tunus’a, Zambiya’dan Polonya’ya kadar onlarca ülkede seçimle gelen “umutlu dönüşler” incelenmiş. Otoriter yönetim seçimle gidiyor yerine demokrasi vaat edenler geliyor ama demokrasi gelmiyor.
Otokratlar gidiyor ama sistem kalıyor. Kurumlar değişmiyor. Bürokrasi, medya düzeni, yargı yapısı olduğu gibi duruyor. Hatta çoğu zaman, yeni gelenler aynı aparatları kullanmaya başlıyor. O yüzden de “demokrasiye dönüş” dediklerimiz aslında sadece bir nöbet değişimi oluyor.
***
Tunus buna iyi bir örnek. Arap Baharı’nın parlayan yıldızıydı. Seçim yapıldı, anayasa değişti, geçici parlamentolar kuruldu. Sonra ne oldu? 2021’de Cumhurbaşkanı Kays Said düğmeye bastı, bütün kurumları tek elde topladı. Ne anayasa kaldı ne denetim…. Seçim var, demokrasi yok.
Brezilya’da Bolsonaro seçimle gitti. Kendi gitti ama ruhu hala iktidarda gibi. Çünkü Brezilya hâlâ keskin kutuplara ayrılmış bir ülke. Kurumlar tamamen Bolsonaro tarafından şekillendirilmiş. Yeni iktidarın elinde sihirli bir değnek olması lazım, ki o da yok.
Uluslararası sistem de değişti. Otoriter eğilimli liderlerin peşi sıra iktidara geldiğini ve eskiden otoriter liderleri dışlayan uluslararası yapılan da bu otoriter sistemleri kanıksadığı, hiç olmadığı kadar otoriteryanizmle beraber çalışmaya hevesli olduğunu görüyoruz.
***
E peki ne yapacağız? ‘Nasılsa demokrasi artık gelmeyecek’ diye oturup ağlayacak mıyız?
Makalede yazarlar Matias Bianchi, Nic Cheeseman ve Jennifer Cyr, bir yol haritası öneriyorlar.
- Demokrasi vaadiyle seçilenlerin dakika bir gol bir, yargı bağımsızlığını bir ilke olarak benimsemesi ve uygulatması lazım.
- Lider değil, kurumlar ön plana çıkartılmalı ve kutuplaşmanın önüne geçecek her türlü mekanizma samimiyetle tesis edilmeli.
- Bağımsız medya. Olmazsa olmaz. Toplum adına denetim görevi medyadadır. Bağımsız medya olmadan demokrasi olamaz.
- Makalede otoriter dönemden hesap sorulması gerektiği ve geçiş dönemi için bu tip mekanizmaların kurulması gerektiği salık verilmiş ama Türkiye’de bunu vadetmek seçmeni genelde pirince giderken ‘evdeki bulgurdan oluruz’ diye korkuyor.
***
Ben tam da bu makaleyi çalışırken CHP, Ekrem İmamoğlu’nun Üsküp Sokak’taki adaylık ofisi açılışındaydı. Adaylık sloganı olarak “Güçlü Devlet Zengin Millet Büyük Türkiye” belirlenmiş.
Sosyal medyada slogan pek taraftar bulmadı. İmamoğlu’nun da değer verdiği isimlerden Ali Yaycıoğlu, “Tarihe karışmış Merkez Sağ’ın hatırası kucaklanırken, CHP geleneğinden de bir kelime olsaydı iyi olurdu” diye yazmış.
2019’daki “Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı çok organikti, sokaktan gelmişti. İmamoğlu’nun olumlu ve iyimser kişiliği ile iyi örtüşmüştü. Bizden hepimizden, hepimizi kucaklayan ve hepimizi avutan bir slogandı.
Cumartesi günü öğrendiğimiz bu slogan ise soğuk mesafeli ve milletten değil de devletten gelen bir anlatı hissi yaratıyor.
Türkiye’nin yolu uzun ve çetrefilli. Hayırlısı olsun…