Türkiye’de yaşananlar siyaseti yeniden şekillendiriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından bu yana sadece iki hafta geçti. Türkiye bu iki haftaya o kadar çok şey sığdırdı ki; takip etmekte bile zorlandık. Meydanlar doldu taştı, yüzbinler sokaklara çıktı. Milyonlar, miting meydanlarında buluştu… Daha düne kadar, “Ben umudumu kestim, bu ülkede hiçbir şey değişmez” diyenler yaşananlar karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor.
GENÇLER OLMASAYDI…
Öğrencilerin boykot çağrısına yüz binlerin ayak uyduracağı kimin aklına gelirdi? Onlar hep ezilir, coplanır, cezaevine konur... Sonra unutulurdu. Ama bu kez öyle olmadı, “Gençlerin çağrısına destek vereceğiz” diyen vatandaşlar boykota katıldı. Şimdilerde, “Gençler olmasaydı, başaramazdık” diyorlar.
İktidar sokaktaki yüzbinlerle bilek güreşine devam ediyor. Soruşturmaların, tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Ancak, bunların muhalefeti öfkelendirmekten başka bir işe yaramadığını da görmek istemiyorlar.
İktidar kanadı olan biteni şaşkınlık, korku ve endişe ile izliyor. Bugüne kadar alıştığımız o saldırgan, dışlayan, hakaretler yağdıran üslupla parmak sallamaya devam ediyorlar. Fakat kötü film senaryoları eşliğinde sürdürdükleri kara propagandanın her seferinde sokakta tuzla buz olduğunu görüp afallıyorlar.
Oysa daha düne kadar bu senaryolar sokakta karşılık buluyordu.
Bu yüzden olsa gerek, boykotun etkisiz olduğunu göstermek için kabinenin bakanları market market dolaşıp “asayiş berkemal” mesajı vermeye çalışırken, adeta suçüstü yakalanmış gibi kalakalıyorlar...
Türkiye vites büyüttü. Sanki ara sokaklarda 30 kilometre hızla giderken, birdenbire ana yola çıkıp gaza bastık. Yolun nereye gittiğini henüz göremiyoruz. Ancak, yolculuğun milyonlarca insana büyük bir keyif verdiğini, yol aldıkça herkesin kendine duyduğu güvenin arttığını görmemek mümkün değil.
HAYAT ÖĞRETİYOR
Yine de yolculuk hâlâ hepimizi korkutuyor. Her yeni virajda, her yeni kavşakta “İşte şimdi sert bir frenle durmak zorunda kalacağız. Tökezleyeceğiz. Bir adım daha attığımızda toparlanamayacağız” diye endişeye kapılanlarımızın sayısı hiç de az değil. Ancak bu korkularımız eski ve kötü tecrübelerimizden kaynaklanıyor. Her acı tecrübenin bizde bıraktığı derin izler var. Zaten, geçmişte yaşadığımız derin hayal kırıklıklarının geleceğe bakarken, endişe ve kaygı duymamıza yol açmaması imkansız.
Oysa garip bir şekilde şansımız yaver gidiyor.
Artık içimizdeki ses, “Şimdi korkmanın, endişeye kapılmanın, vites küçültmenin hiç sırası değil” diyor.
İlerleyen günlerinde “Hayattan öğreneceğimiz daha çok şey varmış. Hiç bilmediğimiz, hiç görmediğimiz bir yolculuğa çıktık” diyeceğiz. Gördüklerimiz, yaşadıklarımıza eski tecrübelerimize hiç benzemiyor. Belki de kötü tecrübeleri, kılavuz edinmeyi bir kenara bırakıp kendimizi akıntıya bırakmalıyız.
Bahar kapımıza dayandı. Hava değişti, rüzgar başka türlü esiyor. Sanki her şey değişiyor.