Türkiye bir zamanlar, konutta yabancı yatırımcıların gözdesiydi. Şimdi yurtdışına müşteri gönderen bir ülkeye dönüştü. Avrupa’da en çok gayrimenkul alan milletler arasında Türkler ön sıralarda yer alıyor. 2025’in ilk üç ayında yurtdışında tam 561 milyon dolarlık gayrimenkul aldık. Sadece mart ayında bu rakam 227 milyon doları buldu.
Üç yıldır, yurt dışında giderek daha fazla sayıda konut alıyoruz. Geçen yıl Türkler yurtdışında 2.5 milyar dolarlık gayrimenkul aldı. Son beş yılda ise yurtdışında konut almak için yaklaşık 6 milyar dolarlık ödeme yaptık.
Peki, bu noktaya nasıl geldik?
İSTANBUL MU, PARİS Mİ?
Konut fiyatları son yıllarda kontrolsüz biçimde arttı. Faiz oranlarının zirveye ulaşması, kredi olanaklarının daralması ve yüksek enflasyon, konutu büyük kitleler için ulaşılamaz hale getirdi. Artan belirsizlik, ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ise vatandaşları yeni arayışlara itti.
Özellikle eğitimli genç nüfus, nitelikli iş gücü gelecek planlarında Avrupa ülkelerini ilk sıralara yerleştirmeye başladı. Yurtdışında ev sahibi olmak, artık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda bir yaşam tercihi olarak öne çıkıyor.
Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, yatırımcıların uzun vadeli planlarını da şekillendiriyor. Gayrimenkul yatırımı, yalnız bugünü değil, gelecek 10-20 yılı kapsayan bir perspektif ister. İnsanlar ev almak istedikleri ülkenin gelecek vizyonuna, büyüme potansiyeline de bakarlar.
Ayrıca, İstanbul’daki konut fiyatları, artık dünyanın önde gelen metropolleriyle yarışır hale geldi. Örneğin; Sarıyer’de lüks bir konutun fiyatı 69.5 milyon TL’ye kadar çıkarken, Paris’in merkezinde 80 metrekarelik bir daire 48 milyon TL’ye alınabiliyor. Barselona’da kaliteli bir daireye 10 milyon TL, Lizbon’da ise 17 milyon TL ödemek yetiyor.
Bu tablo hem yerli hem de yabancı yatırımcıya şu soruyu sorduruyor: “Neden İstanbul’a bu kadar para ödeyeyim?”
TÜRKİYE CAZİBESİNİ YİTİRİYOR
Bir dönem Ortadoğulu yatırımcıların gözdesi olan Türkiye, artık o cazibesini koruyamıyor. Yabancılar evlerini satıp hızla Türkiye’yi terk ederken, yerliler de rotayı yurtdışına çeviriyor. Bu sadece ekonomik bir değişim değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm de yaşıyoruz.
Giderek kendi ülkelerinden umudu kesen Türkler, daha güvenli ve öngörülebilir ülkelerde yeni hayatlar kurma arayışına girdi.
Türkiye, yeniden bir cazibe merkezi olabilir mi? Bu sorunun cevabı, sadece rakamlarda değil, aynı zamanda istikrar ve güven ortamında yatıyor.