Bir zamanlar “Yippee-ki-yay!” repliğiyle bütün salonları ayağa kaldıran, Bruce Willis.

“Zor Ölüm” serisinin John McClane’i, sinema tarihinin en ikonik aksiyon karakterlerinden birine hayat verirken, sıradan bir adamın sıradışı direncini anlatıyordu bize.

Ama şimdi, kendi zihninde başlayan görünmez bir savaşın içinde.

Direniyor…

Bu kez karşısında makineli tüfekli düşmanlar yok, belleğini parça parça silen bir hastalık var: Demans.

Zor Ölüm’den Zor Gerçeğe: John McClane Artık Kim Olduğunu Hatırlamıyor

Hafta sonu oturdum; aktörün özellikle zihinsel savrulmaları canlandırdığı, izleyemediğim filmlerinin bir kısmını tamamladım. Rol icabı geçmişe ne kadar çok gidip ne kadar çok şeyi hatırladığını, pek çok şeyi “Bu gerçek mi? Yaşandı mı?” diye zihnine sorduğunu fark ettim.

Yani; filmlerinde genelde ‘hafıza’ vurgusu varmış…

Örneğin; “12 Monkeys”te zamanlar arasında savrulan bir karaktere hayat verdi. Geçmişi, geleceği, gerçeği ararken hep kaybolan bir ruhtu.

Ve şimdi, o zaman yolculuklarını oynayan aktör, kendi zamanını kaybediyor.

Filmlerinde zamanı büküyor, ölülerle konuşuyor, ölüyken konuşuyor, geçmişe gidiyor, her şeyi hatırlıyor.

Hayat, bazen senaryolardan çok daha acımasız.

Çünkü artık o, unutulmaz karakterleri oynayan adamın kendisini unutuyor.

70 yaşındaki sanatçının kızları, sosyal medya üzerinden sık sık babalarının durumunu paylaşıyor.

Hastalığın boyutunu ve nasıl da hızla, yıkıcı biçimde ilerlediğini anlatıyorlar.

Özellikle de hastalığa dikkat çekmek istiyorlar.

Çaresizliği biraz olsun görünür hale getirmeye çalışıyorlar ki, önlem alınsın.

Ben de her geçen gün daha da çok kişinin yakalandığı bu hastalığa sanatçı üzerinden değinmek istedim.

Kızları son olarak “Bruce Willis artık konuşamıyor, okuyamıyor, yazamıyor, kelimeleri anlayamıyor, yürüyemiyor”yazdı.

Gözümde bir anda aksiyon ve akıl oyunları filmleri belirdi, üzülmemek elde değil…

Hollywood’un en ünlü yıldızlarından biri tedavisi olmayan bir nörodejeneratif hastalığın pençesinde.

Günden güne siliniyor…

Frontotemporal Demans Sessizce İlerliyor

Willis’e 2022 yılında önce afazi, ardından 2023’te frontotemporal demans (FTD) teşhisi konuldu.

Önce repliklerini, sonra rollerini, ardından eşini dostunu, ailesini ve sonra da kendini unuttu.

Bu hastalık çağın adeta vebası.

Ve gerçek şu: her birimiz de hızla akıp giden yüzyılda potansiyel birer hastayız.

Frontotemporal Demans Nedir?

Sorunun cevabını kendini alzheimer ve demans hastalarına adayan, Mersin Alzheimer Derneği Başkanı, Nöroloji, Algoloji ve Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Prof. Dr. Aynur Özge’den aldım.

Özge; söze demansın bu yapısının, çeşidinin “Alzheimer’dan sonra en çok karşılaşılan tür” olduğunu söyleyerek başladı.

Peki, FTD’nin Demans yani zihinsel karışıklık ve unutmadan farkı ne?

Diğer demans türlerine oranla daha erken yaşta başlar, unutkanlık şikâyeti gibi değil de davranış değişikliği gibi, tanıma-tanıyamama şikâyeti gibi, konuşma bozukluğu, konuşulanı anlamama, kendini ifade edememe gibi belirtileri olan bir demans türü.

Şu anda dünya genelinde 55 milyondan fazla insan demansla yaşıyor. Sayının 2050’ye kadar 140 milyona ulaşması bekleniyor. Her yıl yaklaşık 10 milyon yeni vaka teşhis ediliyor. Kadınlar, demansa erkeklerden daha fazla yakalanıyor. (Bunun en büyük nedeni, kadınların genel olarak daha uzun yaşaması.)

Zihin Kırılırsa Gerçek Dağılır

Frontotemporal Demans Neden ve Nasıl Kapıyı Çalıyor?

FTD, beyin hücrelerinin iskeletini oluşturan ana proteinin hatalı bir kodlama nedeniyle şeklinin bozulması ve görevini yapamaz hale gelmesiyle oluşuyor.

Hastalığa yakalanan için de, çevresindekiler için de hatta hekimler için bile anlamak zor.

Teşhis koyabilenlerin sayısı dahi az.

Aslında belirti şu; “Annem de huy değiştirdi, babam da çok alıngan olmaya başladı.

Anneme söylediğim halde gerçeği kabul etmiyor, hayal dünyasında yaşıyor.

Tanıdık geldi mi?

Bu fark ediş önemli.

Bu fark ediş hayati…

Temeli olmayan inat da belirtiler arasında.

Prof. Aynur Özge; ailelere çok iyi gözlem yapmalarını öneriyor.

Çünkü; Türk toplumunda yanlış çıkarımlar nedeniyle hastalık göz ardı ediliyor.

Hasta yakınları psikolojik sanıyor ya da ailede yakın zamanda kayıp yaşandıysa onunla ilişkilendiriyor. Ancak bu biyolojik bir hastalık, beyin hastalığı. Hasta bipolar ve şizofreni vakası gibi geçmişte alışıldık olmayan bir davranış değişikliği sergiler.

Asıl soruya gelelim:

İlaçlar Ne Kadar Etkili?

Yukarıda da yazdım demansın, özellikle de frontotemporal demansın tam bir tedavisi ne yazık ki yok.Ancak bazı semptomları yavaşlatan veya hafifleten ilaçlar mevcut.

Alzheimer’a yönelik bazı yeni onaylanan ilaçlar umut verse de, FTD gibi türlerde henüz etkili bir çözüm bulunabilmiş değil.

Prof. Özge de acı gerçeği net ifadelerle anlattı:

Beyin bir kere hatalı mesaj algılarsa, tamamen durdurma imkânı mevcut tedavilerle pek yok. Yapmaya çalıştığımız; hastalığın boyutu ve ilerlemesini elimizden geldiği kadar yavaşlatmak. Hastalığa eşlik eden belirtileri düzeltmeye çalışıyoruz. Mesela halüsinasyon ya da uyku bozukluğu olur, onları durdurmaya çalışırız. Yürüme-denge sorunu olabilir, idrar kaçırma… Bunları tedavi ederiz.

Demans sadece kişinin kendisinden değil, çevresinden de çok şey çalıyor.

Aile için bir tür yas süreci bu, üstelik kişi hâlâ hayattayken…

Bir ebeveynin kızını-oğlunu tanımadığı an, yıllarca söylediği bir şarkıyı hatırlamadığı an, en sevdiği filme yabancı gözlerle baktığı an…

İşte o anlar, bir çöküşün sessizliğini taşır.

Bu ağır tabloda yine en büyük görev her zaman olduğu gibi aileye düşüyor.

Anlamak, kabullenmek zor. İşin daha zor kısmı bu problemi yönetmek. İlk tepki hep inkâr etmek, suçlu-sorumlu aramak, cezalandırmak. Ama ailenin doğru tedavi stratejilerini öğrenmesi lazım. Alzheimer’a özel hazırlanan kitaplar, dergiler, oyunlar yardımcı olabilir. Ayrıca konuşma ve davranış terapisi alınmalı.

Ne kadar doğru beslenmeye çalışsak da,

Ne kadar kitap okusak, ne kadar fazla bulmaca çözsek de, akıl kurcalayan filmler izleyip, sohbetler etsek de zihnimizin bize ne zaman oyun oynayacağını bilemeyiz.

Bir de ailede klinik bir tablo varsa; demans ihtimali yüksek!

Bu bilgiler ışığında kendimizi ve sevdiklerimizi gözlemlemeli, değerlendirmeliyiz.

Aksi takdirde sonra çok geç olabilir.

Sonrası büyük pişmanlık olabilir…

Bu süreçte evlatlara düşen, sabır ve sevgiyle hatırlamaya devam etmek.

Hasta unutsa bile, onun bir zamanlar kim olduğunu hatırlatmak, sadece ona değil, herkese insan olmayı hatırlatır.

Başladığım yere döneyim;

Bugün Bruce Willis konuşamıyor belki, kamera karşısına geçemiyor.

Ama hâlâ duyuyoruz, görüyoruz.

Repliklerinde, mimiklerinde, gözlerinde…

Unutulmaz işler yaptı, hepimizin zihninde yer etti.

Willis, artık sadece bir aktör değil.

O, artık bu ağır hastalığın yüzü.

Ve belki de bu rolde, bugüne kadar oynadığı en derin karakteri canlandırıyor:

Kendini kaybeden bir adamın, kendini hatırlamaya çalışan hikâyesi; hepimize ders olmalı.